URUMİYE - İRAN
( 25 Ekim Perşembe 1979)
Ülkede durumunun ümitsizliğini gören İran Şah’ı Pehlevi beraberinde eşi Tebriz Türklerinden Şahbanu Farah Diba ve aile bireyleri olduğu halde kendi kullandığı özel jetle gözyaşları içerisinde İran’dan ayrıldı ve Mısır’a gitti.
1964 yılında İran’daki AK devrime karşı çıkan Ayetullah Humeyni önce Ankara ve Bursa’da, daha sonra ise Irak’ın Necef kentinde sürgün hayatı yaşadı.
Humeyni Eylü-1978’de Irak’tan da kovuldu ve soluğu Paris’te aldı.
Humeyni’nin kısa süreli de olsa Paris’te sürgün hayatı yaşaması lehine oldu. (Eylül 1978- 1 Şubat 1979
Humeyni Paris’te medyayı en iyi şekilde kullanarak derdini ve isteklerini dünya kamuoyuna geniş bir biçimde duyurdu ve 1 Şubat 1979 günü AIR FRANCE’ın özel uçağıyla Tahran Mehrabad Uluslararası Havalimanına indi
Humeyni’yi milyonlarca Tahranlı sevinç çığlıklarıyla karşıladı.
1979’da İran İslam Cumhuriyeti ilan edildi.
Aslen Hemedanlı ve Türk kökenli bir Akademisyen olan Ben-i Sadar İran İslam Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Urumiye Başkonsolosu Yalçın Oral aile bireylerini görmek için izinli olarak Ankara’ya gitti.
Beni de Başkonsolos Vekili olarak bıraktı. (Ekim-1979)
25 Ekim 1979 Perşembe günü eşi İzmirli olan Urumiye Üniversitesinde görevli Azerbaycan Türk’ü bir Prof.Dr. beni evlerine yemeğe davet etti.
Yemekte kadınlı-erkekli yaklaşık 40 davetli vardı.
İslam rejimi henüz rayına oturmadığı için ülkede ciddi karışıklıklar kol geziyordu.
Asurilerin evlerinde hazırladıkları şaraplar yemekte su gibi içiliyordu.
Bir ara sarhoş olduğunu düşündüğüm bir akademisyen bana “ Konsolos Bey yakında Tahran karışacak . Üniversite öğrencileri Amerikan Büyükelçiliğini işgal edecek ve personelin tamamını rehin alacaklar.” dedi.
Akademisyene cevaben, “ bunun 1961 tarihli Viyana Diplomatik sözleşmesine aykırı olduğunu, super güç ABD Büyükelçiliğinin işgalinin İran’ın başına ciddi gaileler açacağını ve bunun mümkün olamayacağını” ifade ettim.
Akademisyen sözlerinde ısrarcı olunca, içtiği Asuri şarabının etkisiyle ulu orta konuştuğunu düşündüm.
Gece Başkonsolosluğa döndüm ve
Akademisyenin iddiası belki doğru olabilir diye aldığım bilgiyi yıldırım kripto mesajla Tahran Büyükelçiliğimize kısaca özetledim ve mesajın sonuna da “KEYFİYETİ KAYD-I İHTİYATLA YÜKSEK BİLGİLERİNE SAYGILARIMLA SUNARIM. VAHİT ÖZDEMİR” diye yazdım.
26 Ekim 1979 Cuma günü Tahran Büyükelçiliğimizin 2 numarası telefonla beni aradı ve “ Kardeşim böyle bir kripto mesajı yazılır mı? Davul zurnayla ABD Büyükelçiliğinin İranlı öğrenciler tarafından işgal edileceği ilan edilir mi? İranlı akademisyen Seninle kafa bulmuş. Acem palavrasına itibar etme” diyerek beni fırçaladı.
4 Kasım 1979 tarihinde ABD’nin Tahran Büyükelçiliği öğrenciler ve Devrim Muhafızları tarafından işgal edildi ve personeli de esir alındı.
Ben haklı çıktım ama beni dinleyen kim?
Beni zavallılıkla suçlayan Tahran Büyükelçiliğimizin 2 numarası benden özür dileyip gönlümü dahi almadı.
O Zat-ı Muhtereme hakkımı helal etmiyorum
VARŞOVA-POLONYA
( Temmuz-1991 )
1 Ekim 1990-27 Ağustos 1991 tarihleri arasında Varşova Büyükelçiliğimizde görev yaptım.
Daha sonra DYP Nevşehir Milletvekili Adaylığı için görevimden istifa ettim. (27 Ağustos 1991)
Varşova’da diplomatik sitenin 15’inci katında manzaralı lüks bir apartman dairesinde oturuyoruz . Aylık kirası 500 USD.
Kapı komşumuz Yunanistan’ın Varşova Büyükelçiliği Ticaret Ataşesi bir Hanımefendi. Tek başına yaşıyor.
Dostane bir ilişkimiz var.
Merhume eşim Uzman Doktor.
Ticaret Ataşesi bir gün attan düşmüş ve kolu kırılmış.
İnsani mülahazalarla Yunan Ticaret Ataşesine her türlü tıbbi yardımlarda bulunduk ve bir-kaç evimizde konuk ettik .
Sık sık buluşuyor ve dışarıda birlikte yemek de yiyorduk.
Atina Büyükelçiliğimiz Elçi-Müsteşarı Ahmet Deniz Bölükbaşı’nın akrabamız olduğunu bilen Ataşe Hanımefendi, Temmuz-1991’de zırhlı servis aracı bombalı saldırıya uğrayan ve ağır bir şekilde yaralanan Bölükbaşı için evimize geçmiş olsun ziyaretine geldi.
Yunanistan’ın Varşova Ticaret Ataşesi Hanımefendi özetle şunları söyledi: “ Kuzeniniz Deniz Bölükbaşı’nın bombalı saldırıda ciddi şekilde yaralanmasından dolayı çok üzgünüm. Geçmiş olsun, acil şifalar diliyorum. Yunanistan’da 17 Kasım diye bir terör örgütü kesinlikle yok. Saldırıyı devlet düzenledi. Neden ?Çünkü Müsteşar Bölükbaşı çok alkol tüketiyormuş ve Yunanistan aleyhinde ileri-geri konuşurmuş. Belki adıgeçeni uyarmak için devlet birimleri gereğini yapmış olabilir.”
Konuyu ertesi günü Prof.Dr. İhsan Doğramacı’nın damadı olmaktan başka hiç bir özelliği olmayan Varşova Büyükelçimiz Hatay Savaşçı’ya detaylı bir şekilde arzettim.
Piposunun dumanını yüzüme püskürten Eksekans Savaşçı “ Kardeşim bu Ataşe deli mi? Devleti’nin sırrını niye ifşa etsin? Ben bu bilgileri Bakanlığa bildirip gülünç duruma düşmem” demez mi?
Daha sonra Yunanistan’ın Varşova Büyükelçiliği Ataşesi’nin bize doğruları söylediği ortaya çıktı.
MISIR
Kahire Büyükelçiliğimizde Kavas (Odacı) olarak görevli birisi izinli olarak Ankara’ya geliyor ve Dışişleri Bakanlığı Sicil Müdürüyle görüşüyor .
Kavas yakında Mısır’ın karışacağını ve muhtemelen askeri bir darbe olabileceğini söylüyor.
Anadili Arapça olan Kavas’ın iddialarına önce kimse itibar etmiyor.
Kahire Büyükelçimize durumu soruyorlar.
Büyükelçi “kesinlikle Mısır’da bir askeri darbenin sözkonusu olmadığını ve Kavas’ın sözlerine itibar edilmemesini “ ısrarla tekrarlıyor.
2 ay sonra Sisi askeri bir darbeyle yönetime el koyuyor.
Kavas neden haklı çıktı?
Kavas’ın anadili Arapça ve her gün halkın arasında ve sokakta.
Halkın nabzını tutabiliyor.
Büyükelçi neden yanıldı?
Büyükelçi sadece ingilizce biliyor ve sırçalı köşkte oturuyor. Kokteyllerde yabancı Büyükelçilerin kendisine verdikleri yalan-yanlış bilgilerle yetinmek zorunda kalıyor.
DİPLOMASİDE İSTİHBARATIN ÖNEMİNİ BİLMEM HATIRLATMAĞA GEREK VAR MI?
NEREDEN NEREYE?
Vahit Özdemir
( E ) Diplomat
30 Ekim 2024