Bu hafta da yine gelen soruları toparlayıp bir konu halinde yazalım inşallah..
Konumuz: Doğruyu söyleyememek de yalan mı?
Biraz garip bir konu başlığı oldu ama gelen soruların özeti bu...
Sorulardan seçmeler:
* Birisi bir şey istediğinde yapmak istemiyorum veya uygun olmuyorum ama onu kırmamak için "tabii ne demek, seve seve" diyorum.. Bu yalan oluyor mu?
*Görüşmekten hoşlanmadığım insanlar var, eşimin/annemin/kardeşimin/komşumun vs.. hatırına görüşmek zorunda kalıp, yine onların hoşuna gitsin diye "Aa ne iyi oldu, özlemişim" diyorum. Yalana girer mi?
*Karşımdakinin yaptığı işi doğru bulmuyorum ya da beğenmiyorum ama onu motive etmek için, ümit vaadeden cümleler kuruyorum.
Onu mutlu ederken kendimi suçlu hissediyorum... Bu yalana girer mi?
*Kilolu bir arkadaşım sorunca o üzülmesin diye "hayır canıımm hiçte öyle değilsin" diyorum.. Ama kilolu! Yalana girer mi bu?
*Arkadaşım sattığı ürünler için beni referans gösteriyor, o kazansın diye aslında beğenmediğim ürünleri övüyorum. İyi niyetle yapıyorum, aldatmak veya yalan olur mu?
*Bir yakınımın eşi onu aldatıyor biliyorum, ama söyleyemiyorum, saklamak yalan olur mu?
*Komşum çocuğunu çok iyi anlatıyor, ama çocuk yanlış işler yapıyor.. Onu üzmemek için bunu bilerek bazen söylediklerini tasdik ediyor, bazen susuyorum.. Bu yalan mı?
*Eşler arasında yalan caiz deniyor, bazen doğruyu söylersem aramız açılır korkusuyla bilerek yalan söylüyorum, meselâ gittiğim yere gitmedim diyorum, günahı var mı?
Öncelikle, yalan dînimizde kesinlik ifadeleri ile yasaklanmış bir fiildir!
Burada ayırt etmemiz gereken şey ise SÖYLEMEMEK ve YALAN arasındaki fark.
YALAN: Kişinin bile isteye, bildiğinin aksini söylemesidir.
SAKLAMAK(Söylememek) ise: Dikkat etmek, korumak, muhafaza etmektir.
Yalanının mânası zaten net, ama saklamak veya söylememek yalan değildir..
Ancak!
Bu saklama eylemini "yalan" ile desteklemediğimiz sürece!
Sorular üzerinden giderek açalım:
*Karşımızdaki kişi kendisi yakınırken ona kilolu olduğunu söylememek saklamaktır, yalan değildir!
Ama, direkt sorduğunda "yok canım hiç de kilolu değilsin" demek, doğrunun aksi olduğu için yalana girer!
*Peki doğruyu söylemek onu incitsede söylemek mi gerekir?
Hayır, tabii ki..
Direkt söylemek yerine dolaylı ve kırmayacak şekilde söylenmelidir.
Meselâ:
"Bu durum seni üzüyor biliyorum ama çaresi var sonuçta, sen çok güçlü bir insansın, istersen başarabilirsin" diyebiliriz..
Veya bizimde azda olsa ihtiyacımız varsa, "birlikte diyete başlayalım, birbirimize destek oluruz ne dersin?" Diyebiliriz..
Böylece hem bildiğimiz, gördüğümüz şeyin aksini, yani yalanı söylememiş oluruz, hemde ona destek olup, onu incitmemiş oluruz...
*Hoşlanmadığımız halde mecburen görüşmemiz gereken insanlara karşı kurduğumuz cümleler..
Hepimizin hayatında illâki vardır.
Ancak o insanlarla görüştüğümüzde olayı abartma zorunluluğumuz yok!
Meselâ; evimize geldiğinde rutin, misafirperver davranmamız, güler yüzlü olmamız, hizmet ve ikramda bulunmamız yeterli..
Aslında hissetmediğimiz "süslü cümleler" kurmak zorunda değiliz!
Burada da aynı kıstas geçerlidir.
Hislerimizi kırmamak adına saklamak yalan değildir.
"Ama ben kuruyorum yalan mı?" diyorsanız, maalesef yalan...
*Bir şeyi yapmak istemediğimizde, veya yaparsak zorlanacağımız halde " Tabii ne demek, seve seve, başımla beraber" gibi cümleler...
Aynı mihmaldedir!
Zorunluk hâli ile seve seve yapmak arasındaki farkta, önce kendimize sonra karşımızdakine yalan söylemiş oluruz..
Meselâ; komşumuz geldi, çocuğunu bırakacak ve müsait değiliz, ama yardım etme zorunluluğu hissettik..
Bunu yine cümleleri çok süslemeden yapabiliriz..
"Tabii canım ne demek, her zaman"
deyip, kapıyı kapatınca arkasından veya kendimize saydırmak yerine;
"Benim de işlerim var ama gözüm üstünde olur merak etme.."
"Dışarı çıkacaktım ama senin işini halletmeni bekleyebilirim"
Zorunlu değilsek de "yardım etmek isterdim ama müsait değilim."
Gibi hem durumumuzu "doğru" anlatan hemde yalana giren "abartma" kullanmadan cevap verebiliriz..
*Birinin yaptığı işi doğru bulmasakta, beğenmesekte mootive etmek için "çok güzel" veya "harika olmuş" gibi sözler söylemek..
Bu konunun iki yönü var.
Birincisi: Yapılan işi doğru bulmamak!
Eğer o iş, karşımızdaki insan için kötü sonuçlar doğuracak ve kişi maddî veya manevî zarar görecek ise, sırf onu motive etmek için tersini söylemek yalan olduğu gibi aynı zamanda o kişiyi uyarmadığımız için kul hakkına girer!
İş veya ilişki..
Farketmez gördüğümüz yanlışı veya tehlikeyi uygun bir dille anlatmak bizim vazifemizdir..
Bunu yaparken direkt söylersek kırıcı olabilir diye düşünerek, kelimeleri seçerek, gerekirse kendimizden veya duyduklarımızdan örneklerle ve eleştiri gibi değil, tamamen onun iyi olması zarar görmemesi için söylediğimizi anlatarak yapmalıyız..
İkincisi: Konuya dâir bir zarar görmedik, sadece kendimizce beğenmedik diyelim..
Burada motivasyonunu düşürmemek için fikrimizi açıklamak yerine yalana girmeyen "SAKLAMA" hakkımızı kullanabiliriz..
Rahat edemiyorsak belki yine uygun bir dille, "çok güzel olmuş, bence şöyle daha da güzel olabilir diyebiliriz..
*Birinin ticâri maksatlı ürünlerini beğenmediğimiz halde "iyiniyet" ile, kazanması amaçlı beğendiğimizi söylemek, satışını arttırmak için referans olmak...
Bunu biz kendi kendimize sorumluluk hissi ile yapıyorsak yapmayalım!
Karşımızdaki bunu istiyorsa, ona da uygun bir dille söylerek yine yapmayalım!
Çünkü; bu iki şekilde de, yalana ek hem ticaret yapanı, hem alıcıyı aldatmaktır!
Ticaret yapan bilerek bunu istiyorsa, yalan ile birlikte, alıcıyı aldatmaktır!
Bunun çıkışı yok!
Ticaret yapan kırmaktan korktuğumuz biri olsa bile, bunu açıkça konuşmalıyız.
Sattığı ürünü neden beğenmediğimizi, artılarını eksilerini kendini geliştirmesi adına söylemeliyiz.
Kendimizin kullanmayacağı bir ürünü başkasına övmenin yalan, hattâ aldatmak olduğunu, ve bunun büyük günah olduğunu bu sebeple yapamayacağımızı, kendisi için de doğru olmadığını söylemeliyiz.
*Birinin eşi, çocuğu veya aile fertlerinden birinin yaptığı yanlışı bilerek susmak..
Bu soru da çok hassas ve ince nüasnsları olan bir soru...
Arkadaşımızın çocuğu, eşi, kardeşi vs yanlışlar yapıyor, biliyoruz..
Kendisi durumdan bî haber, ve bize iyiliğini anlatıyor..
Biz bu durumda bildiklerimizi nasıl söyleriz ya da söylemelimiyiz?
Öncelikle ayırt edilmesi gereken konu bu anlatılan eş ise susmalıyız!
Direkt sorulsa bile!
Yani diyelim ki; eş aldatıyor ve biliyoruz, kişi bize şüphe ile soruyor: "Eşim beni aldatıyor mudur?"
Burada "Saklama" hakkımızı kullanmalıyız!
Yalan değil!
Aldatmıyor, ben kefîlim vs ile kesinlik değil!
Saklamak dedik ya, "bilmiyorum" demek olabilir..
Çünkü dînimizde âlimlerin fetvaları ile yalana izin verilen üç yerden biri eşler arasını düzeltmek içindir..
Bildiğimizi, "bilmiyorum" demek yalandır ama burada izni vardır.
Ancak bu demek değil ki; aldatan eşi korumalıyız, onun gittiği yolu açmalıyız..
Bu saklama; durumu düzeltmek için çaba göstermek niyeti ile, sadece eşler arası bozulmasın diye unutmayalım!
Durumu düzeltmek niyetiyle dedik, nasıl?
Aldatılan eşe değil, ama aldatan eşin kendisine, ona olmuyorsa, ona sözü geçecek bir aile büyüğüne, arkadaşına bu konuda bildiklerimizi anlatıp, doğruya yöneltmek yine vazifemizdir..
Yani o anda huzursuzluk olmasın diye konuyu kapatmak "bilmiyorum" demek, olayların devamını seyretmek değildir!
Eş dışında çocuk, kardeş vs..
Yanlışta ve gördük..
Bunu uygun bir dille söylemek yine vazifemizdir..
Bu konuyla bağlantılı olarak "Eşlerin arasını düzeltmek için yalan caizdir" ifadesi gün yüzüne çıkıyor..
Ve sorulardan biri de buydu..
Bu fetva ile "eşime aramız bozulmasın diye yalan söylüyorum, günah mı?" diye sormuştunuz..
Bu da yine çok yanlış anlaşılan bir durum..
Bu fetva bir Hadis-i Şerif'e dayanır...
Efendimiz (SAV);
"İnsanlar arasını veya karı koca arasını düzelten, bunun için hayırlı söz söyleyen ve hayırlı söz ulaştıran kimse yalancı değildir" buyurmuştur. (Müslim-Birr/27)
"Emîn" sıfatlı peygamberimizin bu hadisteki ifadelerinden " her türlü yalan söyleyebilirsiniz" çıkar mı?
Çıkmaz!
Ne diyor?
Arasını düzeltmek için hayır söz söyleyen, hayır söz ulaştıran kimse yalancı değildir!"
Âlimlerin bu konudaki fetvasıda bu yöndedir..
Hattâ şerh düşülmüştür bu fetvaya!
"BU KONULARDA SÖYLENECEK YALAN KİNAYE OLMALIDIR" demişlerdir!
KİNAYE: Anlatılmak isteneni dolaylı yoldan anlatmak demektir..
Yani öyle bizim sandığımız gibi; eşler arasını düzeltmek için yalandan kasıt, her türlü ve direkt yalan değildir!
Meselâ; erkek kadını, kadın erkeği sevmiyor diyelim, onların arasını ısıtmak için " Seni çok seviyor aslında, bunu şunun için yapmıştır, birde bu yönüyle düşün bak göreceksin" vs..
İşte bu gibi söylemler "kinaye"dir.
Ve izin verilen türü budur!
Eşlerin birbirine yalan söylemesi, veya eşler arasını düzeltmek için söylenilen yalanlar bu " kinaye" kuralına uymalıdır!
Eşinin istemediği bir yere gidip, "gitmedim" demek bu fetva dışında kalır ve direkt yalandır!
Alimlerin fetvası dedik..
Dînimizde âlimlerin ittifâkı ile sadece üç yerde yalan söylemeye izin verilmiştir:
1-Zulüm ve haksızlığa uğramış bir adamın can, mal veya namusunun zarar görmekten kurtarılması için.
2- Harpte düşmanı yenmek için.
3- Dargın olan karı-kocayı veya iki kişiyi barıştırmak için.
Ancak bu üç durumda da "KİNAYE" esaslı olmalıdır denmiştir!
Konuyu toparlayacak olursak;
Yalan haramdır!
Çünkü bir çok ayet vardır..
"Yalan sözden kaçının!" (Hac Sûresi- 22/60
".... Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..." (Hûd Sûresi- 11/112; Şûrâ Sûresi- 42/15)
"Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır." (Bakara Sûresi- 2/10)
"Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah Katında bir gazaba sebep olacaktır" (Saff Sûresi- 61/2,3)
"Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Azhab Sûresi- 33/70,71)
Ve bir çok Hadis...
"Sizi yalan söylemekten menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür.
Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında kezzâb diye yazılır” (Buhârî/ Edeb/69)
"Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Ona hainlik yapmaz, ona ‘yalan söylemez’, onu zor durumda yüzüstü bırakmaz" (Tirmizî, Birr/18)
Ve son olarak; yalanın kesinlikle olmaması gerektiğini anlatan bir hadisi, rivayeti ile verelim..
Rivayete göre Efendimiz'e (SAV) sorulmuş:
-"Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık yapar mı?"
Efendimiz (SAV): Evet olabilir ama umulur ki tevbe eder, affolunur.." der..
- "Peki, mümin zina eder mi?
Efendimiz (SAV): "Evet!..
Umulur ki vazgeçer tövbe eder, affolunur.." der..
- "Peki, mümin yalan söyler mi?"
Efendimiz (SAV) bu kez yüzü sertleşerek der ki: "Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.. Mümin asla yalan söylemez!"
Çok ciddi bir uyarıdır bu!
"Ancak îman etmeyen yalan söyler!" buyuruyor…
Korkutucu değil mi?
Doğruluk ve imanın birbirine bağlandığı bu hadise göre, yalan ne olur düşünelim..
Ez cümle...
Günümüzde; iyiniyetliyim, kalbim temiz, kırmamak için, beyaz yalan, pembe yalan gibi bahanelerle sürekli hâle gelen gökkuşağı yalanlara, birde din adına bulunan kılıfları anlatmaya çalıştık..
Yalana verilen ince ayrıntılı bu ruhsat; yani "yalan izni" diye tabir edilen fetva, yarar getirmeli iken, bu suistimaller sonucunda, zarar hanesini dolduruyor sanki..
Bu sebeple, bu gün artık bu ruhsattan yararlanma işini mecbur kalmadıkça askıya almakta fayda var..
Doğru sözlü olalım..
Doğruluk da îmandandır!
Ama doğru olmak, kalp kırmak da değildir!
Doğruluk ve patavatsızlık arasındaki ince çizgiyi kaçırmayalım lütfen..
Hassas durumlarda aklımızı kullanarak, düşünerek hareket etmeli, kırmadan incitmeden doğruluktan vazgeçmemeliyiz...
Ve son olarak madalyonu ters çevirip, müsadenizle önce kendi nefsime olmak üzere, ben sorayım bu kez..
"Karşımızdaki insanı kırmaktan, sevgisini kaybetmekten korkan veya utanandığımızdan yalan söyleyen biz!
O insanı ve bizi yaratan Rabbimizin sevgisini kaybetmekten ne kadar korkuyor veya utanıyoruz?"
Rabbim hepimize bu dünyada aklımızı kullanarak yaşamayı, yaşarken ebedî âlemi unutmamayı “GÖK KUŞAKLI” yalanlardan uzak durmayı nasip eylesin inşallah...
VESSELÂM...