Dün gece biz de çocuktuk…
Çok uzun zaman oldu böylesi ortamlara girmeyeli. Atmosfer harika, hava desen o biçim. Muhabbet gırla gidiyor, gökyüzünde ara ara kendisini gösteren güvercinler dahi “işte bu” diyor…
Özlemişiz desek yeridir.
Kaç zaman oldu böyle bir ortama girmeyeli unuttuk gitti.
Şimdi nasıl olur da böylesi bir ortamı sağlayanlara karşı kalkıp ta “mış” lar la, “acaba”larla konuşalım, ahkâm keselim.
Konuşalım mı?
İyi o zaman;
Demek ki, neymiş efendim?
İstenildiği zaman oluyor muş…
Yani birileri bir yerlerden gidip para isteyebiliyormuş, el açıp takımıma yardımcı olur musunuz diyebiliyormuş.
İşte bütün bunları yapabilmek için de “adam”da mangal gibi bir yürek, bilmem kaç seksen kilolarda da şey olması lazım.
Hani şu boğayı bağırttırandan!
Gerisi zaten gelir.
Geliyor da.
“Acaba” birileri bunun farkında mı?
Sebep olanlardan Allah razı olsun demek yeter mi bilmem ama dün akşam gördüğüm atmosfer karşısında çok dua aldıklarını da kulaklarımla duydum. Bu halk bunlara layık, daha iyisine layık, daha güzelini hak ediyor…
Bu şehir her şeyin en iyisini hak ediyor.
Ahmet Dal, bu özveride sağlığını kaybetti. Bu hengâmede huzurunu kaybetti. Bu kargaşada muhakemesini kaybetti ama inanın bana; inancını ve amacına ulaşabileceği yoldaki hedefini-rotasını asla kaybetmedi.
Haksız ve ağır eleştiriler karşısında uykusunu kaybetti ama umudunu asla kaybetmedi. İşte o umuttu dün geceyi bize yaşatan.
Uzaklardan şöyle bir izledim de, o kadar mesafeden yorgunluğu belli oluyordu ama gözlerinden çevresine yayılan mutluluk ışığını görmemek için gerçekten kör olmak lazımdı.
Oysaki çevremizde o kadar çok kör var ki!
Bu takımın başarılarının devamını geleceğini hissetmeyen körlerimizin olduğu gibi!
Değil mi ki bu ülkenin ekonomisine yön veren, ilimizin gururunu taşıyan birçok firmamız, işletmemiz ve şirketlerimiz varken dahi, bu tür karşılaşmalarda halen daha çocukların sırtlarının boşluğunu göremeyen körlerimizin olduğu gibi.
Yani diyorum ki bu çocuklar bizim şehrimizin adını ha bire duyurup, birilerinin kazancına kazanç katarken ve sırtlarında bu şehrin futbolu adına çok ağır bir yük taşırken, halen daha reklam için bomboş bekliyor.
Aslında bu işte de bir hayır var ama sabır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, böylesi kutsal ve şerefli bir sırta da ancak o derece şerefli bir isim gerekiyor.
Bu kadim şehrin isminin yanına, dadaşlar diyarının kadim tarihinin hatırlandığı logonun yanına yazılacak isimde en az onun kadar şerefli ve kadim olmalı değil mi?
Bekleyelim, görelim.
Ayrıca, bu körlük daha başka nasıl tarif edilir ki?
Harika bir ortamdı ve dün gece hava gerçekten Erzurum’du.
Yönetiminin desteği elbette ki inkâr edilemezdi. Bir olmanın, birlik olmanın ve birlikte olmanın en güzel örneğini göstererek bugünlere kadar gelebilmenin haklı gururu elbette onlarındı.
Kimlerin ne söylediğine değil, söylenilenin kim tarafından söylendiğine bakılması gerektiğini hayat bize öğrettiği için, Ahmet Başkana naçizane tavsiyemiz yalnız olmadığıdır. Hem değil midir ki, ağzı olan konuşuyor…
Boşuna adam demedik, o da bizim dilimizin sağlığı olsun olmaz mı?
Bu arada, dün gece o stadda çocukluklarının gereğini huzur ve mutluluk içerisinde yaşayan ve sevinç ile samimiyetlerini bakışlarındaki masumiyetlerinde biriktirenlerin; Mehmet Sekmen, Selami Altınok ve bahse konu borçların ödenmesi konusunda isminin zikredilmesini istemeyen kahramana selamları vardı, bizim sırtımızda borç kalmasın ileteyim dedim.
Elbette ki bizim de.
Çünkü,
Dün gece biz de çocuktuk.