Aynı gökyüzü altında yaşıyoruz ama bambaşka hayatlar sürüyoruz. Kimileri için dünya bir tebessüm kadar hafif, kimileri için ise omuzlarında taş gibi duran bir yük. Bu gezegen, kimi gözlerde bir bahar sabahı kadar umut dolu, kimi gönüllerde ise sonbaharın hazinliği gibi hüzünlü. Oysa dünya değişmedi; değişen sadece onu nasıl yaşadığımız, nasıl gördüğümüz…
Güzelliğin ve Acının Yan Yana Yürüyüşü
Dünyanın güzellikleri inkâr edilemez. Doğanın mucizevi dokunuşları, teknolojinin ulaştığı konfor, sanatın ve bilimin insanlığa sunduğu zenginlikler… Tüm bunlar, yaşamı anlamlı kılar. Güvenli sokaklarda özgürce dolaşmak, kaliteli eğitim almak, sağlıklı beslenmek ve geleceğe umutla bakmak… Bu nimetlere sahip olanlar için dünya, bir armağandır.
Ancak aynı anda, aynı dünya üzerinde, savaşların gölgesinde büyüyen çocuklar, açlıkla boğuşan aileler, susuzluktan kuruyan topraklar, sesi duyulmayan milyonlarca insan da var. Onlar için dünya, çoğu zaman bir ceza gibi hissettirir. Bir gün değil, her gün hayatta kalmak için verilen bir mücadele…
Adaletsizliğin Sessizliği
Bu farklılık, doğanın bir cilvesi değil; insanlığın tercihidir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, kaynakların sömürülmesi, fırsat eşitsizliği ve savaşlar… Hepsi, insan eliyle yaratılan dengesizliklerin sonucu. Yani dünyanın cennet ya da cehennem oluşu, çoğu zaman coğrafyadan değil, insandan kaynaklanır.
Bazıları ayrıcalıklarının farkında olmadan yaşarken, bazıları en temel haklarına bile ulaşamadan ömür tüketiyor. Bu sessiz adaletsizlik, giderek daha görünmez bir çığlığa dönüşüyor.
Herkesin Dünyası Kadar Dünya
Bir gerçeği unutmamalıyız: Her insan, yaşadığı dünya kadar dünyaya sahiptir. Bir anne, çocuğunu doyuramıyorsa, dünya onun için yetersizdir. Bir genç, hayallerini kurduğu mesleğe ulaşamıyorsa, dünya onun için kapalıdır. Bir yaşlı, yalnızlık içinde bir kenara itiliyorsa, dünya onun için soğuktur.
O yüzden dünya ne sadece bir cennet ne de tamamen bir cehennemdir. Dünya, insanların ona kattığı anlamlar kadar şekil alır.
Daha Yaşanabilir Bir Dünya Mümkün
İyiliğin çoğaltılması, empatiyle hareket edilmesi, duyarlılıkların güçlenmesiyle bu çelişki değiştirilebilir. Hepimizin yaşama hakkı kadar, yaşanabilir bir dünyada yaşama sorumluluğu da vardır. Yalnızca kendi konforumuzu değil, başkalarının yoksunluklarını da dert edinmeliyiz.
Dünya’yı güzelleştirmek, sadece gelişmişlik seviyesini artırmakla değil; adaleti, sevgiyi, merhameti yaymakla mümkündür. Cenneti yalnız kendimiz için değil, başkaları için de inşa etmeyi öğrenmeliyiz.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar