Eskiden gençler "büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna doktor, mühendis, öğretmen diye cevap verirdi. Şimdi bu soru, "hangi ülkeye gitmek istiyorsun?" olarak değişti. Çünkü Türkiye'de genç olmak, artık bir umut değil, bir yük haline geldi. Hayal kurmak yerine hesap yapan, hedef koymak yerine kaçış planı yapan bir kuşak büyüyor.
Yurt dışında yaşamak bir zamanlar kariyer planlarının bir parçasıydı. Artık bir hayatta kalma stratejisi. Avrupa'nın herhangi bir yerinde garsonluk yapmak, burada mühendis olmaktan daha cazip hale geldiyse, birilerinin oturup düşünmesi gerekiyor.
“Kalıp da ne yapacağım?”
Gençlere neden gitmek istiyorsun diye sorulduğunda alınan cevaplar neredeyse kopyala-yapıştır:
“İnsanca yaşamak istiyorum.”
“Özgür olmak istiyorum.”
“Emek verdiğimin karşılığını almak istiyorum.”
Bu üç cümle aslında Türkiye'de eksik olan üç temel şeyin adı.
Bugün gençler sabah haberlerini değil, vize başvuru sonuçlarını takip ediyor. Öğrencilik artık eğitim almak için değil, yurt dışına çıkmak için bir araç. Erasmus programları bir kültürel değişim değil, sistemden kaçış fırsatı gibi görülüyor. Çünkü burada sistem, gençliğe hayatta kalmayı bile garanti edemiyor.
Beyin Göçü Değil, Beyin Kaçışı
Adı hâlâ “beyin göçü” ama artık bir “göç” bile değil bu. Çünkü göç, planlıdır. Bu yaşanan ise daha çok bir “kaçış.”
Zaten ülke, beyin göçünü “bizim çocuk Harvard’da okuyor” diye gururla anlatıyor, ama o çocuğun neden geri dönmediğini konuşmuyor. İşte asıl sorun da bu: Gitmeyi değil, kalamamayı konuşmalıyız.
Çünkü burada kalan gençler, sadece fiziksel olarak kalıyor. Zihnen, ruhen çoktan bavullarını toplamışlar. Kampüslerde bir gelecek değil, sadece bir diploma arıyorlar. İş bulsalar bile ya asgari ücrete mahkûm ediliyorlar ya da “deneyim eksikliği” bahanesiyle yıllarca kapı kapı süründürülüyorlar.
Uçak Bileti = Hayal Bileti
İroniktir; bir genç, ülkesini terk etmek için ne kadar çok çabalıyorsa, o ülke o genci o kadar kaybediyor. Ama biz hâlâ başarıyı “gitmekle” ölçüyoruz. Bu topraklarda kalıp mücadele etmek, artık romantik bir kavram haline geldi. “Burada ne yapacaksın ki?” sorusu, en yaygın motivasyon kırıcı cümlelerden biri.
Bir ülke gençliğini bu kadar umutsuz, bu kadar mutsuz, bu kadar dışa dönük hale getirmişse, o ülkenin geleceği sadece ekonomik değil, varoluşsal bir krizdedir. Z kuşağını anlamaya çalışmak yerine küçümseyen, taleplerini dinlemek yerine susturan bir yönetim anlayışıyla yol alınmaz.
Ve Son Söz: Vize Değil, Umut Verin
Gençler göç etmek istiyor çünkü ülkeleri onlara "kal" demiyor. Onlara umut değil, borç dayatılıyor. Eğitim değil, sınav üstüne sınav. İş değil, staj adı altında ücretsiz emek. Seslerini duyurmak istediklerinde ise “nankör” ilan ediliyorlar.
Oysa gençler bir ülkenin en büyük yatırım aracıdır. Tüm kaynakları, tüm bütçeleri gençlere ayırıp, onları burada tutmayı beceremiyorsak; milyar dolarlık altyapılar, dev projeler, devasa inşaatlar hiçbir işe yaramaz. Çünkü bir ülkenin geleceği pasaport kuyruğunda bekliyorsa, o ülke zaten her şeyini kaybetmiştir.