Gürcistan’da yaşanan son gelişmeler, demokrasinin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Muhalefetin seçimlere yönelik ciddi iddiaları, ülkedeki toplumsal tansiyonu giderek yükseltiyor. Özellikle 89 milletvekilinin sandık hileleriyle seçildiği iddiası, meclis aritmetiğini ve halkın iradesine olan güveni derinden sarsmış durumda. Muhalefetin yalnızca 61 milletvekiliyle temsil edildiği bir mecliste, ülkenin cumhurbaşkanının usulsüzlükle gelen vekiller tarafından seçildiği iddiası ise bardağı taşıran son damla oldu.
Seçim sonrasında başlayan halk protestoları, Gürcistan halkının iradesine sahip çıkma mücadelesi olarak yorumlanabilir. Ancak bu haklı direnişe devletin sert polis müdahaleleriyle karşılık vermesi, sorunu çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Halkın meydanlarda dile getirdiği talepler, sadece seçimlerin adil bir şekilde tekrarlanması değil, aynı zamanda özgürlük, adalet ve demokrasiye olan inançlarının yeniden tesis edilmesidir.
Muhalefet, uluslararası camiadan destek bekliyor. Özellikle Dashgin Gulmamedov’un Türkiye ve Avrupa Birliği’ne çağrısı, Gürcistan’daki demokrasinin korunması adına bir dayanışma beklentisini ifade ediyor. Ancak bu noktada hassas bir denge gözetilmelidir. Bir devletin içişlerine doğrudan müdahale, bölgesel istikrarsızlığa yol açabileceği gibi, halkın mücadelesinin özüne zarar verme riskini de beraberinde getirir.
Türkiye’nin bu süreçte oynayabileceği rol, Gürcistan halkının iradesine saygıyı vurgulayan, ancak doğrudan müdahaleden uzak bir destek politikası olmalıdır. Gürcistan’daki gelişmelerin Türkiye için ayrı bir önemi bulunmaktadır; çünkü bu coğrafyada demokrasinin yara alması, bölge halklarının ortak geleceğini olumsuz etkiler.
Öte yandan, Gürcistan’daki bu süreç, dünya genelinde seçim güvenliği ve demokratik yönetim konusunda yeni bir uyarı niteliğindedir. Seçimlerin adil bir şekilde yapılmadığı, halkın iradesinin yok sayıldığı bir sistemde, barış ve istikrarın sağlanması mümkün değildir. Gürcistan halkı, tarih boyunca özgürlük ve demokrasi için verdiği mücadelelerle tanınır. Bugün de o kararlı duruşlarını meydanlarda göstermektedirler.
Sonuç olarak, Gürcistan’daki bu olaylar, sadece bu ülkenin değil, tüm demokratik dünyanın sorunu olarak ele alınmalıdır. Türkiye ve Avrupa Birliği, halkın iradesine gölge düşmeden, demokrasinin yeniden inşası için Gürcistan’a gereken desteği vermelidir. Ancak asıl değişimin, Gürcistan halkının kendi içindeki dayanışması ve mücadelesiyle geleceği unutulmamalıdır. Halkın sesi bastırılamaz, demokrasi susturulamaz.