Had; bir ölçüdür, uçtur, sınırdır. Haddini bilmek, kişinin kendini tanıması, neler yapabileceğini, gücünün, yeteneklerinin, kapasitesinin sınırlarını bilmesi ve bu sınırların ilerisine geçmemesidir. Kısaca haddini bilmek, kendini bilmektir. Kişinin olmayacağı, olması mümkün olmayan işleri yapmaya kalkışması söz veya davranışları ile bunu ifade etmesi ise hadsizliktir, had bilmemektir, haddini aşmaktır.
Had ile bilmek biri diğerini tamamlayan iki kelimedir. Bilmediğini bilmek ve öğrenmek şüphesiz fazilettir. Ancak bilmediğini bilir gözükerek ahkâm kesmek veya bilerek, isteyerek bilmediğini bilir görünmek haddini aşmaktır. Haddini aşmanın altında ya hainlik ya da cehalet veya edepsizlik vardır. Had bilmek bir erdemdir. Had aynı zamanda nezakettir, terbiyedir, saygıdır, edepli olmaktır. Sözün özü; haddini bilmek insan olmaktır. Edebi olmayan insan kılığına bürünmüş mahlûkattan hadlerini bilmeleri beklenmez. Haddini bilmek ne kadar güzel bir erdemse, haddini aşana haddini bildirmek de o kadar güzel bir erdemdir. Ne güzel söylemiş atalarımız: “Haddini bilen insan hatır da bilir.” Demek ki hadsizlik hatıra hürmetsizliktir. Hz. Ali: “Haddini bilen kimse helâk olmaz”, diyor. Milli marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy: “İnsan iki şeyi bilmelidir: Bir haddini, bir de hesabını.” Osmanlı padişahı II. Abdülhamit: “Bilmek güzel şeydir hele haddini bilmek çok daha güzeldir.”, demiştir. Mevlana; “Hâddini bilmeli insan! Bin sene de okusam, ‘ne biliyorsun?’ diye sorsalar, hâddimi bilirim” demek suretiyle “had bilmenin” önemini vurgulamıştır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Kişinin bilmediği konuda ahkâm kesmesi; konumuna, durumuna uygun davranmaması hadsizliktir. Olması mümkün olmayan bir konuda fikir beyan etmesi hele de beyan ettiği fikirde direnmesi edepsizliktir. Haddini bilmemek bir anlamda isyandır. Yaradan’a isyandır; yaradılışa isyandır; insana ve insanlığa isyandır. Böyle kişilere haddini bildirmek, hatta kişiliğini ve kimliğini deşifre ederek basitliğini ve soysuzluğunu gözler önüne sermek insan olan her kişinin öncelikli görevidir.
Edebin tanımını yap deseler bana kısaca “haddini bilmek”, derim. Cehaletin verdiği istim ile kendini dev aynasında gören zavallılar; bir mevki veya makama gelince “ne oldum delisi” olurlar, hadlerini aşan söylem ve eylemlerde bulunurlar. Bu fanilere sık sık Firavunları, Nemrutları, Ebu Cehil gibi insanlık düşmanı kişileri ve bu kişilerin düştükleri küfür çukurlarını hatırlatmak gerekir.
İfrat ve tefrit; kısaca her aşırılık aynı zamanda hadsizliktir. Dinimiz İslam, ifrat ve tefritten uzak kalmamızı emretmiştir. Hz. Muhammed(Sallallahu aleyhi ve sellem) “İfrat ve tefritten uzak durun.”, “Aşırı giden helâk olur.” “Din kolaylıktır. Vasattan ayrılıp aşırı gideni din mağlup eder.”, “İfrat ve tefritten uzak dur, vasatı tercih et; çünkü işlerin en hayırlısı orta olanıdır.”, hadisleri ile aşırılığa kaçmanın kişiye ve topluma zarar verdiğini beyan etmiştir.
Sık sık duyarsınız “İslam’ın şartı beştir altıncısı ise haddini bilmektir”, diye. Bir yedincisi daha vardır o da “haddini bilmeyene de haddini bildirmektir.” Haddini bilmeyen insanları toplumdan dışlamak; her durum ve konumda değersiz olduklarını anlatmak gerekir. Bu tip hadsizleri Allah(C:C) da sevmez. Araf Suresi 55. Ayetinde Allah(C:C): “Rabbinize alçak gönüllüce dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”. buyurmuştur.
Hadi Önal/ 5 Ocak 2025 / Elazığ