Han Görmemiş Ham Adam, Terbiye Görmemiş Anadan
Ceket giyince beyefendi, koltuk bulunca yönetici, iki laf edince kanaat önderi sanıyor kendini…
Görgü sıfır, terbiye eksik, ego tavan.
Bugün akşam dayımı ziyarete gittiğimde öyle bir kelâm etti ki, mıh gibi çakıldı beynime:
“Han görmemiş ham adam, terbiye görmemiş anadan.”
Bir cümle bu kadar mı yerini bulur, bu kadar mı zamanın ruhunu özetler? Öyle bir laf ki, ne akademide duyarsın ne ekranlarda.
Ama içinde diplomadan çok daha fazla hakikat, nutuklardan daha fazla terbiye saklı.
Dayım, sabah kahvaltı ya gelecek misafirlerine peyniri keserken öylece söyledi…
Ne sesini yükseltti, ne nutuk attı.
Ama o cümleyle sanki yıllardır gördüğümüz ama dillendiremediğimiz bir tipolojiyi çırılçıplak önümüze koydu. Görgüsüzlüğün, kibrin, edepsizliğin diplomalı hallerini izliyoruz hep birlikte.
Ve işin kötüsü, bunlar kendilerini "adam" sanıyor.
Kimi insanlar vardır; sesinden önce ayakkabısı girer ortama. Geldiğini anlamak için bakmana gerek yok, zaten kendini öyle bir hissettirir ki...
Sanki Haşmetmeap teşrif etmiş.
Ama bakıyorsun, içi boş bir teneke gibi gürültü çok, derinlik yok.
İşte böylelerine halk arasında çok güzel bir söz vardır:
"Han görmemiş ham adam, terbiye görmemiş anadan."
Yani bu zat ne görgüyle yoğrulmuş, ne de edep denen şeyi koklamış. Kendini dünyanın merkezi sanıyor ama davranışlarıyla sokağın köşesinden bile geçemeyecek bir seviyede.
Bugün makamda, yarın çöpte; ama sanırsın taht var altında. İki parça bilgiyle ukalalık, iki kelimeyle kibir, üç beş takipçiyle şöhret, dört çarkla adamlık satıyorlar.
Zenginlikten nasibini almış ama zarafetten yoksun. Eğitimi var ama ahlakı eksik. Han görmemiş, sofraya nasıl oturulur bilmez. Misafiri ağırlamaz, büyüğe hürmet etmez, küçüğe el uzatmaz. Çünkü o “adam gibi adam” olmakla “adam görünmek” arasındaki farkı hiç öğrenmemiş.
Ve bu da yetmezmiş gibi, bu ham halleriyle toplumda örnek olmaya çalışır. Yüksek sesle konuşur, cahilliğini özgüven sanır. Eline mikrofonu verdin mi, bir konuşur ki, sanırsın yıllarca düşünmüş. Hâlbuki sadece ezberlemiş.
Bunlara bakınca, bazen "suç onun mu, yoksa onu bu hale getiren düzenin mi?" diye düşünürsün. Ama ne yalan söyleyeyim, ben biraz da o terbiyesizliği normalize eden çevresine, ona alkış tutanlara, onu pohpohlayanlara kızıyorum. Çünkü neyle övündüğünü bilen adam, bu kadar utanmaz olmaz.
Kırk yıl eğitim alsa da içinde zerre insanlık yoksa o adam adam olamaz. Çünkü karakter sonradan takılan bir ceket değildir, içten gelen bir duruştur.
O yüzden diyorum ki:
Han görmemişe han teslim edilmez.
Ham adama sorumluluk yüklenmez.
Terbiye görmemişin sesi değil, sınırı olur.