Avrupa’ya kısa bir yolculuğa çıktım.
İnsan, memleketinden uzaklaştığında her şey gözüne biraz daha farklı görünüyor.
Sokaklar yabancı, yüzler tanıdık değil…
Ama işte tam da böyle bir yerde, yıllardır görmediğim eski bir dosta rastladım.
Kalabalık bir meydanda, tesadüfen göz göze geldik.
Önce inanamadım, sonra ikimiz de aynı anda gülümsedik.
Bunca yılın ardından, yabancı bir ülkede birdenbire karşınıza çıkan tanıdık bir yüz…
O an anladım ki dostluk dediğimiz şeyin zamanı, mekanı yok.
Uzun uzun sohbet ettik. Gurbetin zorluklarını anlattı;
zor zamanlar geçirdik ama şükürler olsun, biraz toparlandık, dedi.
O işine yetişmek zorundaydı, ben yoluma devam edecektim.
Ama küçücük bir selam, kısa bir sohbet, sıcak bir tebessüm gönülde kocaman bir iz bıraktı.
Sanki o an, memleketten esen bir rüzgâr yüzüme çarptı.
Hayat gerçekten de su gibi akıyor. İngiltere’nin o kalabalık şehrinde düşündüm:
Geriye ne kalıyor? Koca yolculuklardan, yılların koşuşturmasından…
Ne mal kalıyor, ne makam. Kalan sadece hatırlanmak,
gönülden kopan bir selam ve belki de hiç haberimiz olmadan edilen bir dua.
Bugün Cuma. Belki de bu mübarek günün bereketiyle, arayıp sormadığımız dostlarımızı hatırlamanın vaktidir.
Çünkü selamın dili evrensel, vefanın anlamı değişmez.
Nerede olursak olalım, gönülden gönüle kurulan köprülerin mesafesi yoktur.
Benim için Avrupa’nın o kalabalık şehri artık bir hatıra taşıyor:
Yıllar sonra verilen bir selamın sıcaklığı. Su akar, zaman geçer ama gönüllerde kalan izler asla silinmez.
Dostumun dediği gibi: “Nereye gidersen git, memleket burcu burcu burnunda tütüyor.”
Memleketten uzak olmak zor. Bunun için memleketimize sahip çıkmalıyız.
Çünkü gurbet ellerden kurtuluşun yolu, memleketin doğru insanlar tarafından yönetilmesinden geçer.
Cumanız mübarek olsun. Rabbim yolunuzu açık etsin, sizleri doğru insanlarla karşılaştırsın.