29 Mayıs 1453 İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethi, dünya tarihine alelade bir hadise değil, türklüğün, islamlığın ve insanlığın kaderine yön veren önemli bir hadise olarak geçmiştir.
Efendimiz (s.a.v.): "İstanbul elbette feth olunacaktır. Onu feth eden asker ne güzel asker, onu feth eden kumandan ne güzel kumandandır." diye yaklaşık 9 asır önce buyurmuştu.
Ortaçağ'ı kapatıp Yeniçağ'ı açması bakımından tarih sürecinde son derece önem arzeden ve "Feth-i Mübin" olarak adlandırılan bu "Büyük Fetih" askeri ve komutanı ile seçilmiş Türk Milleti'ne nasip olmuştur.
Güçlü Şahsiyetleri, iman ve idealleri ile başta Ulu Hakan, Fatih Sultan Mehmet Han olmak üzere, Eyüp Sultan, Akşemsettin, Ulubatlı Hasan ve daha niceleri İstanbul'un Fethi hadisesinin maddi ve manevi mimarları olarak tarihin şeref sayfalarına geçtiler:

AKŞEMSETTİN
Büyük Türk mutasavvıf, hekim ve bilgini şeyh Mehmet Şemsettin 1389'da Osmancık'da doğdu. Anadolu, Balkanlar ve Avrupa'nın kapısının müslüman Türklere açılmasına, Kayı Boyu'nun dörtyüz çadırlık aşiretten önce Osmanlı Beyliği'ne, ardından da Yüce Osmanlı Devleti'ne dönüşmesinde pay sahibi olan; Horasan Erenleri de denilen, Alperenler geleneğinin güçlü bir temsilcisi olan Akşemsettin, Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin tavsiyesi üzerine istikbalin fatihi Şehzade 2. Mehmet'e hoca olarak tayin edilmiştir.
Ak Hoca, bir mürebbi, lala olarak, yetiştirdiği Şehzade Mehmet'e İstanbul'un Fethi'ni bir ideal olarak benimsetti. Şehzade'nin tarikata girme talebini geri çeviren Akşemsettin, O'nu bir Devlet Reisi, bir Türk Hakanı, bir Cihangir Sultan olarak yetiştirdi.
Büyük Fetih gerçekleştirilirken Akşemsettin secdeye kapanmış, gözyaşı döküyordu. O mübarek başını secdeden kaldırırken Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'in müjdesi müyesser olmuş ve 21 yaşındaki genç Hakan "...ne güzel Komutandır" övgüsünü, Akşemsettin in kapandığı bu secdeden sonra almıştır.
Başbuğ Fatih'in, "Fethin asıl Komutanı odur" sözlerine muhatap olarak, O'nun yanıbaşında İstanbul'a giren ve Ayasofya'da ilk Cuma Namazı'nı kıldıran Akşemsettin, 1459 yılında Göynük'de ebediyete intikal etmiştir.
ULUBATLI HASAN
İstanbul'un Fethi'ne katılmak için Ulubat'dan İstanbul önlerine gelen, saf, temiz, yiğit Türk evladı Hasan bizzat Fatih tarafından Fetih Ordusu'na alınmıştı.
Cesaret, feragat, fedakarlık ve iman abidesi Ulubatlı Hasan, İstanbul kuşatmasının son gününde çok üzgündü, çünkü Vezir Paşa onu ikinci safta vuruşacak bir müfrezenin başına vermişti. İlk safta vuruşma arzusunu genç Hünkar'a ilettiği zaman; "bunun bir hikmeti var" demişti Hünkar. Fatih'in "Hikmet"den neyi kastettiğini ilk safta döğüşenler yavaş yavaş erdiğinde, sıra ikinci hatta savaşanlara gelince ancak anlayabilmişti. Adeta yerinde duramıyordu. Sultanın Sancakları da ateş hattına girmişti. Allah katında O Sancakların gölgesinde döğüşerek ölmekten daha büyük bir mertebe var mıydı? Hasan ok yağmuru altında surların üzerine çıktı, arkadaşları da onu izledi. Oklarla delik deşik olmuş vücuduna rağmen, Ulubatlı Hasan işte İstanbul surlarına ilk Türk Sancağını böyle dikmişti.
Ulubatlı Hasan'ın asil ve şerefl hareketi, kendini seve seve feda etmesi boşa gitmemiş, arkadaşları onun diktiği Bayrağı düşürmemiş ve arkadan gelenler İstanbul surlarını aşarak Büyük Fethi gerçekleştirmişlerdi.
EYÜP SULTAN
Peygamber Efendimiz(s.a.v. )'i Medine'ye Hicretinde evinde misafir eden, Sahabe'nin önde gelenlerinden biri olan Ebû Eyyûb El Ensari, İstanbul üzerine islam ordularınca düzenlenen ilk seferde yer almıştır.
Eyüp Sultan Hazretleri bizzat Peygamber Efendimiz(s.a.v. )'den İstanbul'un surlarının önünde bir mübarek Zâtın şehid olup orada yatacağını işitmiş ve o kişi olmak arzusuyla bu ilk sefere katılmıştır.
Ebû Eyyûb El Ensari; "vefat ettiğimde beni düşmanla çarpıştığımız yerin, gidebileceğiniz en uç noktasına kadar götürerek defnediniz" diye vasiyette bulunmuştu. Bir rivayete göre, bir ok darbesiyle şehid olmuş, bir başka rivayete göre de, muhasara esnasında hastalanarak vefat etmiştir.
Vasiyetine uygun olarak defnedilen Eyüp Sultan Hazretleri'nin mezarı İstanbul'un Fethi harekatından sonra Fatih ve Hocası Akşemsettin tarafından bulunmuştur. Bu büyük Sahabe'nin türbesi bugün bulunduğu yere o zaman yapılmıştı.
FATÌH VE FETİH
Şehzade 2. Mehmet, babası 2.Murat'ın vefat etmesi üzerine, Edirne'ye gelerek 19 Şubat 1451'de padişah olur.
21 yaşındaki genç Hakan, o zamana kadar değişik dünya devletlerinin bir çok kez kuşattığı fakat bir türlü alamadığı, ataları Yıldırım Beyazıt, Musa Çelebi ve babası 2.Murat tarafından da kuşatılıp alınamayan İstanbul'u almak için, ülkü, iman, inanç ve kararlılıkla tepeden tırnağa dopdoluydu.
İlk iş olarak 26 Mart 1452'de Rumeli Hisarı'nın yapımını başlatır. Macar Urban ustayı getirterek o güne kadar dökülen topların en büyüğü olan, şahi adı verilen topu döktürür. Havan Topunu bizzat kendisi hesaplarını yaparak icat eder.
Rumeli Hisarı'nın yapımını protesto için gelen Bizans'ın elçilerine; "Benim kudretimin yettiği yere, sizin imparatorunuzun ümit ve hayali bile yetişemez" der. Hisar 130 gün içinde bittikten sonra da gelen elçilere; "Ya ben İstanbul'u alırım, ya İstanbul beni" muhteşem cevabını verir.
6 Nisan 1453 günü Fetih harekatı başlar. İlk genel hücum 18 Nisan'da da Bayrampaşa vadisinden gerçekleşir. Savaş çok çetin geçiyordu, fakat hiç bir zorluk onu yıldıramıyordu. 22 Nisan'da 72 parça gemiyi yağlı kazıklar üzerinde karadan çektirerek İstanbul Boğazı'nda Tophane Limanı'ndan Tepebaşı zirvelerine çıkarttı ve oradan da Kasımpaşa'da Haliç'de denize indirtti.
6 ve 12 Mayıs'da yapılan saldırılardan da sonuç alınmamıştı. İstanbul Kuşatması'nın 52.günü 28 Mayıs'ı 29'una bağlayan gece, Allah'ın Resulünün Mekke'nin Fethi'nde izlediği metodu takip ederek Fetih Ordusu'na mum donanması yapma emrini verdi. Kâinatın yaratıldığından beri mevcut olan iki cephe, artık apaçık karşı karşıya gelmişti: Bir tarafta küfür ve Bizans'ın karanlığı, öbür tarafta iman ve Allah'ın rızasına, Resulü'nün müjdesine, tarihin övgüsüne, gelecek nesillerin şükranına kavuşmak idealinin aydınlığı.
Artık Bizans'ın bütün çırpınışları boşunaydı. İstanbul Türk askerlerinin kahramanlığı ve Cennet Mekan Sultan 2. Mehmet Han'ın güçlü iradesiyle alınmıştı. Şanlı Türk Tarihi o günden sonra Allah'ın seçtiği bu milletin büyük komutanını Fatih olarak anacaktı.
Fatih Sultan Mehmet Han hocası Akşemsettin ile birlikte İstanbul'a girdi. Aynı gün Ayasofya önünde toplanan ve ayaklarına kapanan kalabalığı; "Kalkınız, ben Fatih Sultan Mehmet Han hepinize söylüyorum ki, şu andan itibaren ne hayatınız, ne de hürriyetleriniz hususunda endişe etmeyiniz." Bu ifadeler o dönemde o zamana kadar fetihleri vahşetlere denk gören ahalinin ve batı insanlığın düşünemeyeceği boyuttadır. Fatih'in Türk İslam Kültür Medeniyeti'nin ihtişamını ortaya koyan bu görkemli davranışı çerçevesinde hareket eden şanlı ecdatımız, çağlar boyu dünya'ya hakkı, adaleti, insanlığı, düşünce, din ve vicdan hürriyetlerini öğretmiştir.
AYASOFYA
Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri büyük Fethin nişanesi olarak Ayasofya Kilisesi'ni camiye çevirdi ve vakfeyledi. Kendi mal varlığı ile Vakfı güvence altına alan Fatih, Ayasofya'nın kıyamete kadar cami olarak kalmasını vasiyet etmişti.
1935 yılına kadar cami olarak hizmet veren Ayasofya'nın vakfiyesinde Fatih'in aşağıdaki vasiyetnamesi de aynen yer almaktadır:
"Ayasofya kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu Allah'a ve ahiret gününe inanan hiçbir kimse değiştiremez. Kim Ayasofya'nın vakıf şartlarını değiştirirse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Onlar hiçbir zaman hafiflemeyen azap içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın."
İstanbul'da müze olarak kullanılan Ayasofya, yeniden Camii olarak ibadete açılmadan, Cennet Mekan Fatih'in bedduasının hedefi olmaktan asla kurtulamayız diyen Ülkücüler olarak, 1975 yılında işgal ederek Ayasofya'da ezan okuyup namaz kılmak bizlere nasip olmuştu.
2020 yılındaki Danıştay kararının ardından müze olmaktan çıkarılıp Diyanet Başkanlığı'na devredilen ve restorasyon çalışmaları bitirilen Ayasofya Camii'ni, 24 Temmuz 2020 Cuma günü Milletimize de, bu mabedi; Ayasofya-ı Kebir Camii adı ile yeniden Camii olarak Türk İslam Alemi'nin hizmetine sunmak nasip olmuştu hamdolsun.
İstanbul'u feth ederek, ilim dışı zihniyeti tarihin çöplüğüne gömüp yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmet Han ile birlikte bu büyük Fetihte yer alan şanlı ecdatımızı şükran, saygı ve minnetle selamlıyoruz. Cenab-ı Allah'ın rahmet, mağfiret ve himmeti ebedi alemde üzerlerine olsun.
Büyük fethin bir seneyi devriyesinde daha manevi çoşkusunu duyarken, o asil ecdata layık torunlar olabilmeyi bizlere nasip etmesini Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.
Gökalp Şentürk
#TOYŞAD