İşte o gün, bu gündür…
Birilerinin gerçekten üzüldüğünün farkındayız ama bugün çok beklenildi.
Ülkemiz adına, maddi ve manevi tüm değerlerimiz adına, kardeşliğimiz adına, kadim Anadolu’muzun yarınları adına, bu toprakların bereketi ve geleceğimize sunacağı ciddi kazanımların adına beklenilen gün, bugündür…
Elbette birileri çok ama çok sevinip, bayram havası içerisinde bu durumun mantığını yaşarken; başka birilerimiz de bu durumdan kendilerine vazife çıkarıp “istemezük” havasında ortalıkta üzüntülerini dile getirecektir.
Haklıdırlar.
Canları yanmıştır…
Ancak “benim canım yandı, sizin de canınız yansın” mantığını ortaya sunmanın, savunmanın ve hatta üstelemenin kimseye bir yararının olacağına da inanmıyorum.
Değil mi ki bu düşüncenin altında;
Benim çocuğum şehit oldu, senin çocuğunda şehit olsun…
Benim aracımı yaktılar senin aracını da yaksınlar…
Benim ocağıma ateş düştü, sizin ocağınıza da ateş düşsün serzenişi yatmaktadır.
Barış yapmanın, bayramlaşmanın ve hatta hatta kardeş olmayı hatırlamanın neresi kötü?
İnsan gibi kardeşlik ortamında, huzur içersinde yaşamayı istemenin neresi kötü?
Ülkemizin ekonomik kaynaklarının yarım asırdır havaya savrulmasına son verilmesinin neresi kötü?
Hatta ve hatta ortada bulunan ve göz göre göre içerisinde her gün kaybolup, her türlü bittiğimiz bu zarardan dönülmesinin neresi kötü?
Psikolojik olarak bitmedik mi?
Ekonomik olarak!
Huzur ve güven olarak…
Tüm bunlara bir son verip; aynı müziğin ritminde aynı halayın içerisinde mendil sallamak varken, huzurlu bir ortamda yarınlarımız için adımlar atmak varken ve en önemlisi de elimizde tuttuğumuz barış meşalesiyle geleceğimizi aydınlatmak varken, o meşaleyle yeniden ortalığı alev topuna çevirmenin, etrafı ateşe vermenin kime ne yararı var?
Elbette acınız var biliyoruz ama “benim çocuğum yandı, sizin çocuğunuz da yansın” diye ısrar ediyorsanız şayet o zaman işin rengi de boyutu da değişir değil mi?
Kaldı ki bizleri yarım asır evvel, yüz yıl evvel, bin yıl evvel bu duruma atanların istediği de zaten bu!
Ya onların emellerine uyarak kan gölünde,
Ya da kardeşlik türküleriyle barışın gölgesinde bir şekilde yaşayacağız…
Başka yolumuz zaten yok.
Durum ortada.
Elli yıldır bizden görünüp ama bizim olmayanların sebep olduğu kan gölünde, elimize yüzümüze ve hatta yüreğimize kan bulaştırarak yüzdük durduk. Kaybettiklerimizi, yaşadıklarımızı ve çektiğimiz her türlü acıyı unuttuk mu zannediyorsunuz?
Bu kana sebep olanların yeteri kadar oyuncağı olmadık mı?
Barış istemenin, huzur istemenin kime zarar vereceğini bir düşünerek, kimlerin istemediğini bir düşünerek bir de;
Bir de barışın gölgesini deneyelim olmaz mı?
İşte o gün, bu gündür…