Kar yağıyor
Her kar yağışında çocukluğum gelir aklıma.
Süt tozu kokan…
Adam boyu yağan karların altında kalan sıcacık yaz hayallerimin, ayaz kokan bakışlarımdan uçup gidişini hatırlarım hep.
Ve her kar yağışında;
Yokluğun verdiği, şafaksız gecelerin ürünü olan hasta sancılarını yaşarım. Sanki sabah olmayacakmışçasına, bahar gelmeyecekmişçesine…
Ta ki, ertesi gün hava aydınlanana dek!
Çocukluğumun kışları usul erkân bilirdi aslında. Adam boyu kar yağdırsa da, kapasa da yolları tüm dünyaya inat; insanlık kokan, muhabbet kokan ve hatta merhamet kokan bir açık kapı bırakırdı.
O yüzdendir ki, çocukluğumun kışlarında üşüdüğümü hiç ama hiç hatırlamam.
Palandöken’in heybeti içimi ısıtırdı hep.
Ovanın uçsuz bucaksız beyazlığı huzur verirken yüreğime; tam ortasından gelip geçen ve turnalardan selam getiren, kara trenin dumanlarında görerek gezinirdim tüm dünyayı.
İşte o zaman çocuksu bir güvenle, oyunlar oynardım kardan kaleler yaparak. Kendimden emin, yarınlarıma güvenerek.
Kâh, saat kulesinin hemen dibinde!
Kâh üç kümbetlerin tam ortasında!
Palandöken ilkokulunun tahta merdivenlerinden aşağıya korkmadan dışarıya koşardım, usulüne göre yağan, lapa lapa karı izlemek için.
Halen daha hatırımdan çıkmaz, sıralarımızda otururken dağıtılan bilmem ne yardımı (!) olan, bir bardak süt ve bir tane de simit.
Ne zaman kar yağmaya başlasa; sanki de, hayallerim bile süt tozu kokmaya başlardı, her kış geldiğinde.
Bugünlerde o sütün tozu falan kalmadı ama görüyorum ki; Palandöken, daha heybetiyle ısıtamıyor içimi.
Palandöken’e her bakışımda menfaat kokan, maddiyat kokan üşüme krizleri tutuyor, yorgun bedenimin. Her adımında senaryo yazılan ve her köşe başında operasyon yapılan bir şehir. kapalı kapılar ardında ise hep bana, hep ben, hepsi bana dercesine paylaşılan…
İşte bu hengamede,
Ovaya yüzümü dönmek dahi istemiyorum artık.
Âlemin toprağından; taneleriyle saygıda kusur etmeyen başaklar fışkırırken, benim bereketiyle nice devletler doyurmuş kadim ovamdan, betondan duvarlar haykırıyor gökyüzüne “zıkkım ye dercesine”…
Gözüm bir kara treni arıyor, beton yığıntıları arasından kaybolmuş ovada, belki o getirir çocukluk hayallerimin kardan kaleleriyle yoğrulmuş umutlarımı.
Kar yağarken çocukluk hayallerimin üzerine, iç geçirerek kara trenin gecikip gelmeyişine mi yanayım, yoksa adını Doğu bilmem nesi diye değiştirip de geldiği garda bir saatlik molasına mı yanayım.
Yine kar yağıyor Erzurum’a.
Ve
Her kar yağışında, çocukluğum gelir aklıma.
Süt tozu kokan…