“Adama dayanma ölür, duvara dayanma yıkılır...”
Hayat, bize çoğu zaman güvenmeyi, dayanışmayı, dostluğu öğretir. Ama aynı hayat, her şeyin geçici olduğunu da hatırlatmaktan geri durmaz. Bugün yanımızda olan yarın olmayabilir.
Bugün omzumuza yaslandığımız dost, bir gün kendi yükünü bile taşıyamayacak hale gelebilir. İşte bu yüzden, en sağlam dayanak insanın kendi aklı, bileği ve yüreğidir.
Birine yaslanarak yürümeye alışan, yalnız yürümeyi unutmaya başlar.
Gücünü başkalarının omzunda bulan, kendi potansiyelini keşfedemez.
Oysa insan, önce kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeli. Bir ağaca yaslanmak ne kadar güven verici olsa da, bir gün o ağaç kurur.
Tıpkı hayatın bir köşesinde ölen bir dost, başka bir şehirde kaybolan bir akraba gibi…
Oysa kendi kökleriyle toprağa tutunan, tüm rüzgârlara inat dimdik duran bir ağaç gibi olmalı insan.
Bu söz, bize başkasına sırtımızı dayayarak değil, kendimizi ayakta tutarak yaşamanın önemini öğretiyor. Yardım elini uzatana “hayır” demek değildir bu; ama o ele tutunmadan önce, kendi elini kullanmayı bilmek gerekir. Çünkü ne kadar yardım alırsak alalım, bizi biz yapan kendi gayretimizdir.
Unutma:
Bilgi, başkasından alınır ama akılla yoğrulmazsa faydasızdır.
Para, başkasından gelir ama emekle kazanılmazsa helal değilse bereketsizdir.
Güç, dışardan alınırsa geçicidir; içten gelen ise kalıcıdır.
Son söz:
Kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenmeyen, başkasının gölgesinde yaşamaya mahkûmdur. Oysa güneş herkesin üzerine eşit doğar; mesele, başını kaldırıp o ışığı görmeyi bilmektir.
Hayat, sırtını dayadığın değil; yürüdüğün yolda attığın adımlardır.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk