Bir gün, biri çıkar,
"Senin düşmanın bu!" der.
O an ne geçmiş sorgulanır, ne gerçek aranır.
Kırk yıllık dostluk biter.
Çünkü artık insanlar gerçeğe değil, yüksek sesle söylenene inanıyor.
Bir yalanı ne kadar çok tekrar edersen,
o kadar çok kişi inanmaya başlıyor.
Ve sonunda hakikat değil, kimin sesi daha gürse o galip geliyor.
Gerçek Yorucu, Yalan Kolay
Gerçek karmaşıktır.
Ayrıntı ister, çaba ister, sabır ister.
Ama yalan öyle mi?
Bir cümle yeter:
"Onlar dış güç!"
"Bizden değil!"
"Satılmış!"
Sonra o etiket yapıştı mı, gerisi gelir zaten.
İnsanlar artık düşünmek istemiyor.
Kolay olanı, sloganı, ezberi seviyor.
Bu yüzden ne söylendiği değil, nasıl söylendiği önemli hâle geldi.
Akıl, Onay Bekleyen Bir Araca Dönüştü
Akıl ne içindir?
Sorgulamak, anlamak, ölçmek için…
Ama şimdi akıl, sadece inandığın şeyi haklı çıkarma aracı.
Kırk yıl boyunca inandığı şeye bir günde sırt çeviren insan,
aslında hiçbir zaman inanmamıştır.
Sadece rahatına ne uygunsa ona meyletmiştir.
Bilgi Çağında Cehaletin Altın Devri
İnternet elimizin altında.
Her bilgiye saniyeler içinde ulaşılabiliyor.
Ama sahte haberler, uydurma belgeler, düzmece videolarla dolu bir dünya da var.
Ve insanlar bilgiye değil,
kendi ön yargılarını onaylayan manipülasyona inanıyor.
Çünkü hakikati öğrenmek için çaba gerekir,
yalan ise ekran başında hemen servis edilir.
Yalanın Gücü: Sorgulamayan Kitle
Bir gün biri çıkar ve der ki:
"Şu adam seni satmış!"
Hiç sorgulamazsın.
Çünkü o cümle içindeki şüpheye değil,
öfkeye dokunur.
Ve öfke aklı susturur.
Artık mesele gerçeği öğrenmek değil,
intikam almaktır.
Bir toplumda,
gerçek konuşan değil, iyi yalan söyleyen alkışlanıyorsa,
orada hakikat değil, propaganda kazanır.
Yalanla yaşayanlar,
bir gün gerçeklerle yüzleştiğinde
en çok kendilerine kızacaklar.
Ama iş işten geçmiş olacak.
Çünkü kırk yıllık dostluklar yıkılır,
kırk yıllık değerler yok olur,
bir günde inanılan bir yalan yüzünden.
“Yalan ne kadar büyükse, alkış o kadar yüksek olur.”