Son yıllarda Türkiye’nin güney sınırlarında yaşanan gelişmeler, sadece bir coğrafya meselesi değil, aynı zamanda ulus-devletimizin geleceğini hedef alan stratejik bir kuşatmadır. “Kürdistan” adıyla karşımıza çıkan tuzağı hepimiz çok net bir şekilde görüyoruz. Ancak aynı senaryonun “Türkmeneli” adıyla sunulması, birçok insanımızın milli duygularına hitap ettiği için daha az sorgulanıyor. Oysa meseleye derinlemesine baktığımızda, Kürdistan ve Türkmeneli projelerinin aynı amaca hizmet ettiğini görebiliriz: Türkiye’yi üniter yapısından koparmak.
Kürdistan projesini neden kabul etmiyoruz? Çünkü bu, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve milli kimliğine doğrudan bir tehdittir. Peki ya Türkmeneli? İlk bakışta kulağa sıcak geliyor, değil mi? Türkmen kardeşlerimizin mağduriyeti, tarih boyunca hepimizi derinden yaralamış bir meseledir. Ancak emperyalistler bu hassasiyeti bizim kadar iyi bilir ve işte tam da bu nedenle aynı tuzağı farklı bir isimle karşımıza getirirler.
Bir “Türkmeneli Eyaleti” kurulduğunu ve Türkiye’ye katılmak istediğini düşünelim. Bu, halkımızın milli duygularını harekete geçiren bir teklif gibi görünebilir. Ancak bu teklifin Türkiye için ne anlama geldiğini analiz ettiğimizde, bunun Kürdistan senaryosundan hiçbir farkı olmadığını görürüz. Çünkü böyle bir eyalet, sadece Türkmenleri değil, Kürtleri, Arapları ve diğer etnik grupları da barındıracak. Bu da anayasal düzlemde “Türk milleti” tanımını yeniden tartışmaya açacaktır.
Daha önce Kürdistan projesiyle dayatılan “çok milletli anayasa” tartışmaları, bu sefer Türkmeneli üzerinden gündeme gelecektir. Türkiye, böyle bir eyaleti kabul edebilmek için anayasal değişiklik yapmak zorunda kalacak ve Türk milleti kavramının yanına Kürt, Arap gibi milletlerin de eklenmesi gündeme gelecektir. Bu durum, ulus-devlet yapımızı temelden sarsacak, bizi üniter yapımızdan kopararak federal bir yapıya sürükleyecektir.
Emperyalistler salak değildir. Kürdistan’ı kabul ettiremeyeceklerini bildikleri yerde Türkmeneli’ni kullanarak aynı hedefe ulaşmaya çalışırlar. Çünkü her iki senaryo da Türkiye’nin Atatürk’ün çizdiği milli ve üniter devlet yapısından uzaklaştırılması anlamına gelir. Türkmeneli’nin eyalet olarak Türkiye’ye katılması, bir milli başarı değil, birliğimizi zedeleyecek bir tuzağın başlangıcıdır.
Tarih bize, bu tip stratejilerin sonuçlarını defalarca göstermiştir. Hatay’ın Türkiye’ye katılımı bir vilayet olarak gerçekleşti ve milli kimliğimizle bütünleşti. Aynı şekilde, Türkmeneli meselesine duygusal değil, stratejik bakmak zorundayız. Türkmen kardeşlerimizin Türkiye’ye katılmak istemesi, ancak üniter devlet yapımıza uygun şekilde vilayet olarak kabul edilmesiyle mümkündür.
Kürdistan adıyla bölgeyi parçalamaya çalışanlar nasıl bir tehlike ise Türkmeneli adıyla milli duygularımızı istismar edenler de aynı tehlikeyi temsil eder. Bu mesele, yalnızca coğrafi veya etnik bir tartışma değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasıyla ilgili bir meseledir.
Unutmayalım ki ulus-devletimizin temeli, Türk milletinin ortak değerlerinde ve Atatürk’ün çizdiği milli rotada yatmaktadır. Bu rotadan saparsak, bir daha toparlanmamız imkânsız olur. Kürdistan da Türkmeneli de aynı kapıya çıkar: Türkiye’nin üniter yapısının yok edilmesi. Gün, aklımızla ve stratejik vizyonumuzla hareket etme günüdür!
Yurttaşlarım, lütfen bu tuzakları görün ve geleceğimiz için uyanık olun!