Dünya siyaseti, çıkarların alenen pazarlık konusu yapıldığı bir tiyatro sahnesine dönüşmüş durumda. Bunun son örneği, ABD eski başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan’la ilgili açıklamalarında görüldü. Trump, “500 milyar dolar değerinde Amerikan ürünü alırlarsa Suudi Arabistan’ı ziyaret ederim” dedi. Ertesi gün, Suudilerin 600 milyar dolarlık bir yatırım yapacağını duyurması üzerine Trump, bu kez “Fantastik bir adam olan Veliaht Prens’ten bu rakamı yaklaşık 1 trilyona tamamlamasını isteyeceğim” ifadelerini kullandı. Bu durum, akıllara “Sarı Öküz” masalını getirdi; yani küçük tavizlerle başlayan süreçlerin daha büyük kayıplara yol açabileceği gerçeğini…
Modern Diplomasi mi, Çıkar Ticareti mi?
Bu olay, küresel siyasette gücün nasıl kullanıldığını gözler önüne seriyor. Bugün, “stratejik ortaklık” adı altında ekonomik pazarlıklar yapılırken, aslında bir tür şantaj düzeni işletiliyor. Suudi Arabistan gibi ülkeler, bu oyunun kurallarına uymadıkları takdirde karşılaşacakları sonuçları çok iyi biliyorlar. ABD’nin bir ülkeyi kolayca hedef alıp uluslararası arenada yalnızlaştırma veya iç karışıklıklar çıkartma kapasitesine sahip olduğu artık sır değil. Suudi Arabistan örneğinde, “parayı öde yoksa diktatör ilan edilirsin” mesajı gayet açık.
Eğer Suudi Arabistan bu yatırımları yapmasaydı, muhtemelen bir hafta içinde ülke kaosa sürüklenebilirdi. Demokratik söylemler arkasına saklanan bu tür politikalar, aslında bir “demokrat mafya” düzenini andırıyor. ABD, böyle durumlarda ekonomik ve askeri gücünü kullanarak ülkeleri hizaya çekmekten geri durmuyor.
Çifte Standartların Gölgesinde Türkiye
Daha ilginç olan ise bu durumu gören dünyanın sessiz kalması. Ne yazık ki uluslararası toplum, güçlü ülkelerin çıkar oyunlarını sakince izliyor. Ancak mesele Türkiye olduğunda işler değişiyor. Türkiye, Afrika veya Suriye’ye yönelik adımlar attığında, aynı çevreler hemen “işgalci” yaftası yapıştırmaya başlıyor. “Başkalarının doğal kaynaklarına el koyamazsınız” diyen bu çevreler, ABD’nin yaptığı açık çıkar pazarlıklarını alkışlamakta tereddüt etmiyor.
Türkiye’nin adımları, insani yardım, güvenlik ve bölgesel istikrar amacı taşırken, Batı medyası tarafından farklı bir algı yaratılıyor. Halbuki, kendi çıkarlarını dayatmayı alışkanlık haline getiren ülkeler, aynı duruma Türkiye geldiğinde bu durumu ahlaki bir sorun gibi gösteriyor.
Sonuç
Bu olaylar, küresel siyasetin ikiyüzlülüğünü ve çıkar ilişkilerinin keskin gerçekliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Trump’ın sözleri, sadece bir liderin pragmatik bakış açısını değil, aynı zamanda uluslararası sistemin çarpık işleyişini de simgeliyor. Güçlü olanın zayıfı baskı altına aldığı, kuralların sadece güçsüzlere dayatıldığı bir dünya düzenindeyiz. Ancak bu düzenin sonsuza kadar devam edemeyeceği de aşikar.
Sonuç olarak, uluslararası toplumun bu tür oyunları daha sorgulayıcı bir şekilde ele alması gerekiyor. Aksi takdirde, dünya sahnesinde “parayı veren düdüğü çalar” anlayışı hâkim olmaya devam edecek.