Bir umuttur yaşamak...
Bu cümle Yusuf BOZKAYA isimli şâirin, aynı isimli şiirinin ilk dizesi.
2009 yılında yazılan şiirin bu cümlesi; zamanla çok farklı alanlarda, her kesimden insanın kullandığı bir özlü söz oldu.
Kâh siyasetçiler, kâh reklamcılar, kâh sıradan halk...
Farklı alanlarda kullanılsa da mâna itibari ile net bir cümle.
Yaşamak, nefes alıyor olmak ümîdin devam ettiğini gösterir.
Evet bu açıklama ile başladık 'Cuma Köşesi'ne..
Çünkü; umuda, ümitli olmaya ihtiyacımız var..
Çünkü; aklımızın alamayacağı derecede kötülükler etrafımızı sarmış durumda!
Çünkü; gerek maddî gerek mânevi anlamda bitmiş, tükenmiş bir ruh halindeyiz..
(Ya da nefsimin acziyetinden ben öyle hissediyorum diyeyim..)
Bu sebeple geçen hafta bu köşeyi yazmadım, daha doğrusu yazamadım..
Son zamanlarda yaşanan afetler, savaşlar, ülkemiz içinde yaşanılan olmaması gereken ve hâlihazırda devam eden bir çok dehşetli olay, bu ruh haline büründürdü sanırım..
Ama tam bu ruh hâlinde iken çok yakın ve çok dost bir ablam bana "Ümit konusunu yazar mısın?" dedi.
İlaç gibi gelen cümleler ile beni kendime getirdi Ruhsar ablam..
(Sevgi ve muhabbetle...)
Ve farkettim ki son haftalarda farketmeden hep ümitsizliğe düşüren şeyler yazmışım..
Hakkınızı helal edin..
(Bu da kendime öz eleştiri olarak kalsın burada)
Hep yazdığımız İman'ın en büyük, en güçlü olması gereken halkası aslında
"Ümit".
"İnsanlara bir nimet, bir bolluk tattırdığımızda onunla sevinip şımarırlar. Şayet kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen ümitsizliğe düşerler." (Rum Sûresi-30/36)
Rabbimizin direkt olarak bize seslendiği bu ayet, yaşadıklarımızdan dolayı "ümitsizlik" ruh hâline nasıl düştüğümüzü anlatmıyor mu?
Sonra bizi bizden iyi bilen Rabbimiz, düşeceğimiz ümitsizliği de bildiğinden başka bir ayette ise şöyle buyuruyor:
"Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!
Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez." (Yusuf Sûresi-12/87)
Yine aynı mihmalde:
"De ki: Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kullarım!
Allah'ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin!
Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Zümer Sûresi- 39/53)
Son iki ayet ise "ümitsizlik" ruh hâline büründüğümüz şu dönemde ilaç gibi değil mi?
Evet ümitvârız, çünkü hâlen hayattayız..
Ümitvârız çünkü îmanımız var!
Peki; bu ayetlerin ortak noktası nedir?
Rabbimizin; verdiği nimetler ile şımaran, günaha düşen kullar olmamızdan kaynaklı olarak başımıza gelen musibetleri kaldıramayıp ümitsizliğe düşmemiz!
Evet, savaşlarda musibettir!
Doğal afetlerde..
Varlıkta bir nevî musibettir, yoklukta..
Yerine göre makam mevkî sahibi olmakta musibettir..
O konumda olanlar sayesinde bizim başımıza gelenlerde..
Yani velhasıl; günümüzde yaşanan tüm musibetlerin kaynağı aslında önce birey olarak kendimiz, sonra toplum veya daha üst düzey olarak Müslüman devletler.. Kısacası belki biziz!
Bizim yaptıklarımız, ya da yapmadıklarımız..
Meselâ:
Günahlarımız ne âlemde?
Ya girdiğimiz haklar?
Haram helal dengemiz?
Sorumlu olduğumuz ibadetleri yapıyor muyuz?
Şükrümüz mü çok yoksa isyânımız mı?
Ya da birşeyler yapabilecek güçte isek, bunu nerede kullanıyoruz?
Önce nefsimizden başlayıp sorgulayalım bunları ve daha fazlasını..
Sonra da yine Rabbimize kulak verip rahatlayalım..
"Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez." (Yusuf Sûresi-12/87)
Eşittir: Doğruda veya yanlışta olsak da, İmanımız varsa ümîdimiz de olmalı!
Yani; "ÎMANIMIZ VARSA DAYANACAĞIZ!"
Ve bizi bize anlatan bu ayetlerin sonrasında, uyarı niteliğinde olan şu ayete bakalım:
"Öyleyse azap gelmeden önce Rabbinize dönün ve Ona teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz!" (Zümer Sûresi- 39/53-54)
Evet, savaşlar, afetler, musibetler yağmur misâli yağıyor başımızdan...
Ama biz ayetler ışığında ümitvârız!
Çünkü Rabbimizin rahmeti ve merhameti sonsuzdur, sınırsızdır!
"ALLAH'IN RAHMETİ GAZÂBINIDAN ÇOKTUR"
Bu çokça söylenen bir cümledir..
Ve aslı şu hadistir:
“Allah mahlûkatı yarattıktan sonra 'Rahmetim gazâbımı geçmiştir' yazdı ki, bu yazı Arş'ın üzerinde, Allah'ın kendi katında bulunmaktadır.” (Buhârî, Müslim/ 14-16.)
O zaman gelin hepbirlikte O'ndan yine O'na sığınalım!
Gazabta, rahmette O'nda..
Herşey Rabbimizin yed'i kudretinde (tüm kudret Rabbimizin elinde)
"Kün fe yekûn" (OL) der ve olur!
Hiç bir musîbet yoktur bitmeyen..
Bir çıkışı illâki vardır!
(Sadece o musîbetteki yerimizdir önemli olan!)
Hayatımızdan bir örnek verelim...
Kanunlara göre her binanın yangın merdiveni olmalıdır.
Ve vardır diyelim..
Peki bu ne işe yarar?
Acil çıkış noktaları, insanlara güven verir..
Tehlikeli zamanlarda o çıkışlar aynı zamanda bir ümit kapısıdır diyebilir miyiz?
Aynen bu örnek gibi bizim de yangın merdiveni veya çıkışımız ÜMİT olmalıdır..
Hz. Yunus'un (a.s) hiçbir şeyin yardımının mümkün olmadığı o an geldiğinde, balığın karnında bile O'na el açarak ümitvâr olması, dua etmesi son ve acil çıkış kapısı değil miydi?
Ya da Hz. Eyyüb'ün (a.s) rivayetlere göre tam 18 yıl sabır ile, çektiği hastalıkta yine çıkış kapısı olan ümîdini kaybetmeden dua etmesi?
Hz. Adem'in (a.s) tövbe ederken kabûlü için 40 yıl ümitle beklemesi?
Rahmeti o çıkış kapısında bulması?
Daha niceleri var, biliyoruz...
O zaman gelin bu hafta ruh hâlimizi alt üst eden, hiç bitmetecek gibi gördüğümüz olayları Rabbimize iletelim..
Hâlisane!
Hz. Yunus (a.s) gibi..
Hz.Eyyüb (a.s) gibi..
Acil durumlarda kullanılacak kapılar gibi; bizim de bu kapıyı, yani "ÜMİT" kapısını aşındıracak kadar kullanma zamanımız geldi de geçiyor!
Hep birlikte ümitvâr olarak yalvaralım..
Hz. Yunus'un (a.s) ne demişti o son çıkışta?
"Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn"
(Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin!
Şüphesiz ben kendine zulmedenlerden oldum!)
Ya da Hz. Eyyüb'ün (a.s) duası neydi? "Rabbi innî messeniyeďďurru ve ente erhamürrâhimîn"
(Ya Rabbi zarar bana dokundu, Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin, Bana da merhamet eyle yarabbi!)
Bu dualar aynı zamanda ayettir!
Rabbimiz peygambererin hayatındaki olayları ders alalım diye verirken, aynı zamanda bu dualarla kurtulduklarını da bildirmiştir...
Bizlerde kendi ümit kapımızı aşındıralım..
Önce, şahsî olarak varsa düzeltecek hal ve hareketlerimizi gözden geçirerek..
İbadetlerimize dikkat ederek..
Toplumsal olarak etki edecek düzeyde etki alanına sahipsek, geri durmadan mücadele ederek..
Haklıyı haksızı ayırt edebiliyorsak, sessizlikle dilsiz şeytanlığı bırakarak..
Ve sonrasında olmazsa olmaz dualarımız ile...
Âhir zaman ümmeti olarak imtihanımız ağır..
Ama unutmayalım ki Rabbimizin rahmeti de sonsuz..
Ey bizi bizden iyi bilen Rabbim!
Sen ki her herşeye gücü yetensin...
Sen ki herşeyi gören bilensin...
Evvelâ nefsimizi, sonrasında çevremizi, gücümüz yetiyorsa toplumu ıslah için bizlere yardım et!
Gücü daha fazlasına yeten kişilerinde, gücünü hak yolda kullanmalarını ve senin gazabını çekecek işlerden uzak durmalarını nasip et..
"Ben kulumun zannı üzereyim" buyuruyorsun..
Biz seni rahmetinle tanıyor, merhametini istiyoruz...
İlâhi Kelâm'ında bize bildirdiğin peygamberlerin hayatından ders almayı, onlar gibi her dâim "ümitvâr" olarak, vazgeçmeden, sürekli sana yalvarmayı..
Ve sonunda onlara bahşettiğin selâmete ulaştıran çıkış kapılarından çıkmayı bizlere de nasip eyle...
Ümîdimizi kaybetmeden dualarla selamete ulaşmaya niyetle...
VESSELÂM...
Bu hafta bu konuyu isteyen değerli ablama saygı ve muhabbetle bir dip not ekleyeyim..
Yazılmasını istediğniz konuları veya yazdıklarımız için yorumlarınızı gazete sayfasında yazının altına yorum olarak yazabilir veya @dikmentulay İnstagram hesabında özelden paylaşabilirsininiz.
Tanışıyor olmamız gerekmiyor:)
Güncel yazı paylaşımlarınıda oradan takip edebilir ve geçmiş yazıları da orada bulabilirsiniz..
Geri dönüşler ve yorumlarınız çok değerli.
Muhabbetle...