Medeniyet, genellikle ilerleme, eşitlik ve insan hakları gibi kavramlarla ilişkilendirilir. Özellikle Batı medeniyeti, bu değerlerin savunucusu olarak kendini konumlandırmıştır. Ancak tarihin derinliklerine inildiğinde, bu medeniyet anlayışının karanlık bir yüzü olduğunu fark ederiz. İnsan haklarının savunucusu olduğunu iddia eden Batı, geçmişte ırk ayrımcılığı, kölelik ve sömürgecilik gibi insanlık onurunu hiçe sayan uygulamalara sahne olmuştur.
Örneğin, 1960’lara kadar siyahilerle beyazların aynı kilisede ibadet etmelerinin yasak olduğu gerçeği, bu medeniyet anlayışının ironik ve trajik bir örneğidir. İbadet yerleri, barış ve kardeşlik mesajları taşıması gereken mekânlardır. Ancak, bu kutsal alanlar bile ayrımcılığın ve ırkçılığın simgesi haline gelmiştir.
Dua ve Ayrımcılık: Bir Çelişki
Dua, tüm insanlar için Yaradan’a yönelmenin ve eşitlik duygusunun ifadesidir. Ancak Batı’daki kiliselerde, siyahlarla beyazların bir arada dua etmesinin engellenmesi, bu duygunun nasıl çarpıtıldığını gözler önüne serer.
Din, eşitlik ve adalet gibi kavramların temelini oluşturur. Ancak, ırkçılık ve ayrımcılık gibi davranışlar bu değerleri görmezden gelir. Batı’nın bu uygulamaları, medeniyet anlayışının yalnızca ekonomik ve teknolojik ilerlemeye dayalı olduğunu, insan hakları ve adalet gibi kavramların yüzeysel birer söylemden ibaret kaldığını göstermektedir.
Sömürgecilik: Medeniyet Maskesi Altındaki Zulüm
Batı medeniyetinin bir diğer karanlık yüzü ise sömürgeciliktir. Afrika’dan Amerika’ya kadar geniş coğrafyalarda milyonlarca insan köleleştirilmiş, kültürleri yok edilmiş ve insani haklarından mahrum bırakılmıştır. Siyahiler, yalnızca ekonomik çıkarlar doğrultusunda birer araç olarak görülmüş, toplumun dışına itilmiş ve insanlık dışı muameleye maruz bırakılmıştır.
Kiliselerde dua etme yasağı, bu sistemin sadece küçük bir yansımasıdır. Toplumu bölen ve insanlar arasında derin uçurumlar yaratan bu uygulamalar, Batı’nın "medeniyet" iddiasını derinden sarsar.
Özgürlük Söylemleri ve Gerçekler
Batı, özgürlük ve eşitlik kavramlarını sık sık dile getirmiştir. Ancak bu söylemler, siyahiler gibi gruplar için uzun yıllar boyunca sadece bir hayalden ibaret kalmıştır. Siyahların temel insan haklarından mahrum bırakılması, adaletsizlik ve ayrımcılığın kurumsallaştırılması, Batı’nın medeniyet anlayışındaki çelişkileri gözler önüne serer.
Bu uygulamalar, Batı’nın eşitlik ve özgürlük anlayışının yalnızca belirli gruplar için geçerli olduğunu, gerçekte ise evrensellikten uzak bir anlayışı benimsediğini ortaya koymaktadır.
Gerçek Medeniyetin Tanımı
Gerçek medeniyet, ekonomik ya da teknolojik gelişmeyle değil; insan hakları, eşitlik ve adalet gibi kavramlarla ölçülmelidir. İnsanları renklerine, dinlerine ya da kökenlerine göre ayıran bir sistem asla medeniyet olarak adlandırılamaz.
Bir toplumun medeniyet seviyesi, yalnızca teknolojik ilerlemeleriyle değil, aynı zamanda en zayıf bireylerine nasıl davrandığıyla ölçülür. Gerçek medeniyet, insan onuruna saygı duyan, ayrımcılığı reddeden ve adaleti her birey için eşit şekilde uygulayan bir anlayışla mümkündür.
Bugünden Geleceğe Dersler
Geçmişteki bu karanlık uygulamalar, yalnızca Batı medeniyetine değil, tüm insanlığa bir ders niteliğindedir. Irkçılığın ve ayrımcılığın toplumları nasıl böldüğünü ve değerlerden nasıl uzaklaştırdığını tarih defalarca kanıtlamıştır. Ancak bu dersler yeterince öğrenilmiş midir?
Bugün bile, dünyanın farklı yerlerinde ayrımcılığın ve ırkçılığın farklı şekillerde devam ettiğini görmekteyiz. Medeniyet iddiasında bulunan toplumlar, insan hakları ve adalet gibi değerleri sadece bir söylem değil, bir yaşam biçimi haline getirmek zorundadır.
Medeniyet ve İnsanlık
1960’lara kadar kiliselerde bile ayrımcılığın yaşandığı bir sistemin "medeniyet" iddiası, derin bir çelişki taşır. Ancak bu çelişkiler, tarihin geçmişte kalmış birer gerçeği değildir. Bugün de adalet, eşitlik ve insan hakları için mücadele etmek, yalnızca Batı değil, tüm insanlık için bir görevdir.
Unutmayalım: Gerçek medeniyet, insanın rengine, ırkına ya da sosyal statüsüne bakmadan herkese eşit haklar sağlayabilmektir. İnsanlık, ancak bu anlayışla gerçekten medeni olabilir.
Rafet Ulutürk