Günümüz Türkiye’sinde hızla değişen toplum yapısı, adaletin ve eşitliğin kaybolduğu, fırsat eşitsizliklerinin derinleştiği bir evreye girmiştir. Modernizm ve kapitalizm, bu dönüşümün itici güçleri olarak karşımıza çıkarken, toplumsal adaletin varlığını tehdit eden devasa yapılar olarak göze çarpmaktadır.
Modernizmin Hızlı Değişim Rüzgarı: Toplumun Yüzleşmediği Gerçekler
Modernizm, bireyi merkeze alan, hızla değişen bir dünya görüşüdür. Yeni teknolojiler, kültürel devrimler, şehirleşme ve globalleşme, insanlık tarihini yeniden şekillendiriyor. Ancak bu hızlı değişimin izlediği yol, çoğu zaman toplumsal dengeleri yerle bir etmekte, geçmişin ve köklerin değerlerine olan saygıyı yok etmektedir. Türkiye’de modernizm, büyük şehirlerdeki lüks apartmanlar ile kırsaldaki yaşam arasındaki uçurumu daha da derinleştirmiştir. Teknoloji ve kültürle şekillenen toplumsal yapı, giderek daha fazla insanı dışlamaktadır. Bu dışlanmışlık, eğitimden sağlığa, iş gücüne kadar her alanda kendini gösteriyor. Yani, toplumun büyük bir kesimi, bu hızlı değişime ayak uyduramamaktadır.
Kapitalizmin Sosyal Adaletsizlik Üzerindeki Yıkıcı Etkisi
Kapitalizm, gücü ve serveti ellerinde tutan elit kesimi ödüllendiren, geniş halk kitlelerini ise daha derin ekonomik uçurumlarla karşı karşıya bırakan bir sistemdir. Türkiye’de, bu sistemin dayattığı şartlar, çoğu insanın hayatını zorlaştırmakta, büyük işletmelerin ve güç odaklarının halk üzerinde yarattığı baskıyı artırmaktadır. Küçük esnafın, yerel üreticilerin zor durumda kalması, kaynakların adaletsiz bir şekilde dağılımı, bir anlamda toplumsal yapıyı sarsmaktadır. Kapitalizmin vaat ettiği “herkes için fırsat eşitliği” kavramı, Türkiye’de çoğu zaman bir hayal olmaktan öteye gitmemektedir.
Gelir eşitsizlikleri arttıkça, toplumdaki güven duygusu zayıflamakta, insanlar arasında büyük uçurumlar oluşmaktadır. Kapitalizmin ekonomik gücü ve toplumsal sınıfların ayrışması, bu sorunları daha da derinleştirmektedir. Ancak kapitalizmin bu şekli, Türkiye’de sadece ekonomik değil, toplumsal adaletsizliğe de yol açmaktadır. Sosyal sınıflar arasındaki sınır, neredeyse aşılmaz bir engel haline gelmiştir.
Adaletin Kaybolan Yeri: Fırsat Eşitsizlikleri ve Toplumsal Çatışmalar
Gerçek adalet, sadece hukukun üstünlüğüyle değil, bireylerin eşit haklara sahip olduğu, fırsatların her kesime eşit bir şekilde dağıldığı, toplumsal dengenin sağlandığı bir sistemle var olur. Türkiye’deki adalet anlayışı, giderek bu temel ilkelere ters düşmektedir. Eğitimdeki eşitsizlik, sağlık hizmetlerine erişim güçlükleri ve toplumun çeşitli kesimleri arasındaki derin uçurumlar, adaletin ne denli önemli bir değer olduğunu unutturmuştur.
Adalet, bir halkın huzur içinde yaşayabilmesi için temel bir direk olmalıdır. Ancak Türkiye’de, bu değer giderek daha fazla göz ardı edilmekte ve büyükşehirlerdeki zengin ile kırsaldaki yoksul arasında giderek büyüyen bir uçurum oluşmaktadır. Bu uçurum, sosyal barışın temelini zedelerken, ülkenin uzun vadeli istikrarını da tehdit etmektedir.
Son Söz: Adaletin İnşası İçin Ortak Bir Çaba
Modernizm ve kapitalizm, birbirine zıt dinamiklere sahip olsa da, birlikte hareket ederek adaletin kaybolmasına yol açmaktadır. Bu dengeyi yeniden kurabilmek, toplumun her bireyinin sorumluluğudur. Toplumsal bilinçlenme, eğitim reformları ve ekonomik eşitlik, Türkiye’nin adalet sistemini yeniden kurmasına yardımcı olabilir. Aksi takdirde, hızlı değişimler ve ekonomik büyüme, toplumun büyük bir kesiminin dışlanmasına neden olacak ve uzun vadede toplumda huzursuzluk yaratacaktır.
Bir toplumun gücü, ne kadar hızlı değiştiğiyle değil, ne kadar adil olduğu ve bireylerinin fırsat eşitliğine sahip olduğu ile ölçülür. Modernizmin ve kapitalizmin getirdiği bu yeni düzenin içinde, adaletin sağlanması, sadece toplumsal bir gereklilik değil, aynı zamanda Türkiye’nin geleceği için bir zorunluluktur.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar