İsrail Gazze’den sonra Lübnan’ı da hedef alıyor. Suriye ve İran’ın hedefte olduğu, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edileceği, küçük “uydu” devletler yaratarak milli devletlerin çökertilip bölgenin tamamen teslim alınması planı gizlenmiyor! Büyük Ortadoğu Projesi, yeni bir saldırganlık dalgası ile bölge ülkelerine dayatılıyor.
Bu proje kapsamında Türkiye’nin de hedefte olduğu, emperyalizme karşı mücadele ile kurulmuş milli devletin yine Sevr benzeri bir planla parçalanıp yıkılmak istendiği açık açık konuşuluyor. Tüm bu kaos ortamı içerisinde Alevi Bektaşiler ne yapacak, merak ediliyor. Elbette ki, Alevi Bektaşiler kanları ile kurdukları bu vatanı gözlerinden sakınan bir topluluktur.
PKK terör örgütü tarafından binlercesi şehit edilmiş, FETÖ terör örgütünün “sistematik temizlik planı” mağduru olmuş Alevi Bektaşilerin başka türlü davranması beklenemez. Ancak, son dönemde Alevi Bektaşilerin birliğini ve beraberliğini kırmaya yönelik bazı operasyonların hayata geçirilmeye çalışıldığını da tespit ediyoruz.
FETÖ ve terör örgütünün yine birlikte hareket ettiklerini gösteren işaretler, bu planın da “daha üst bir akıl” tarafından projelendirildiği kanaatini güçlendiriyor. Batı emperyalizmi küresel ve bölgesel egemenlik planlarında yerel ve inançsal farklılıkları güç ve otorite kazanmak amacıyla istismar faktörü olarak değerlendirdiği için, her projesinden Alevilere daha fazla mağduriyet, daha fazla ölüm ve daha fazla gözyaşı çıkacağını hafızamızda acıları tazelikle korunan deneyimlerimizden biliyoruz.
Son 50 yıl içerisinde düzenlenen Sivas, Maraş, Çorum, Malatya, Elazığ katliamları, ABD emperyalizminin Sovyetler Birliği’ne karşı kurmayı planladığı savaş cephesinde Alevi Bektaşilere kan ve gözyaşı dışında bir şey vaad etmediğinin ve etmeyeceğinin kanıtlarıdır. Bugün de, eğer Türkiye, Suriye, Irak ve İran emperyalizmin dayatmasıyla parçalanacaksa, bu planda katliama uğrayacak en büyük mağdur grup yine Alevi Bektaşiler olacaktır. Üstelik, Irak ve Suriye’de bu uyarımın sadece teori olmadığını açıkça gördük.
FETÖ VE ALEVİLER
Büyük Ortadoğu Projesi’nin tüm hızıyla dayatıldığı süreçte Aleviler üzerinde uygulanan politikalar da çok çeşitli idi. Örneğin, Turgut Öker’in başını çektiği “Avrupacı” kesim Yalçın Özdemir’le “Su TV projesi”nde buluşturulurken, Süleyman Uysal üzerinden Cem Vakfı çevresi “Cami-Cemevi projesi” ile yönlendiriliyordu.
Osman Eğri’nin ise, Alevilerle ilgili tüm “entelektüel operasyonların” üst yöneticisi olduğu konuşuluyordu. Ergenekon kumpasında rol verilen dönemin Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Fevzi Gümüş, ABF Genel Başkanı Ali Balkız ile ABF Genel Sekreteri ve PSAKD eski Genel Başkanı Kazım Genç ise, saç ayağının diğer tarafını oluşturuyordu.
Aynı anda, TSK ve yargı içerisindeki Aleviler açıkça hedef gösterilerek deyim yerindeyse, bir “cadı avı” başlatılıyordu. Tolga Şardan, Hanefi Avcı ve Sabri Uzun’un medyaya yansıyan açıklamalarında Emniyet teşkilatında Alevi kökenli üstü düzey müdürlerin tasfiye edildiği, Adalet eski Bakanı Seyfi Oktay’ın adının kullanılarak yargı mensuplarının, bizzat Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un ağzından ise, TSK’da FETÖ’nün hedefinin Alevi kökenli subayların “temizlenmesi” olduğunu öğrenmiştik.
Alevilerin tasfiye edilmesini “milli orduyu çökertme” hedefi ile bağdaştıran Orgeneral Başbuğ’un açıklamasında vurguladığı bir noktayı da, altını çizerek okurun dikkatine sunmak istiyorum: “Milli ordu niteliğinden sadece Fethullah Gülen değil yabancılar da rahatsızdı.
Avrupa Birliği (AB) de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de rahatsızdı.” Bu açıklamadan ve daha sonra tanık olduğumuz gelişmelerden anlıyoruz ki, merkezinde ABD’nin bulunduğu bir “emperyalist odak” Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin topyekun çökertilmesi amacıyla bir proje dahilinde hareket ederek, ülkemizde yaşayan Alevilerle ilgili bir plana sahipti! Yukarıda verdiğim diğer bilgileri gözden kaçırmadan bir tespit yapmak zorundayız: FETÖ üzerinden yürütülen “Alevi projesi” bir yandan Alevilerin içerisinde “işbirlikçiler” yaratırken, diğer yanda ise, devletin tüm alanlarından Alevileri tasfiye etmeyi hedeflemişti! Alevileri kendi içerisinde atalete sevk edip felç edecek tartışmalarda boğarken, İlker Başbuğ’un tanımlamasıyla “milli kuvvetlerin aslî unsuru” olan Alevilerin yönetim mekanizmalarından tamamen uzaklaştırılması gerekiyordu!
ORTADOĞU’YU YAKAN ATEŞ TOPU VE ALEVİLER
“Emperyalist politika”nın çok yönlü ve çok katmanlı olduğunu İsrail’in Gazze saldırısı sonrasında tanık olduğumuz Alevilere yönelik çeşitli girişimlerden anlayabiliyoruz. Örneğin, Almanya İçişleri Bakanı talimatıyla, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu İsrail’i destekleyen bir açıklamaya imza attı! Örneğin, aralarında Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Kültür Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Dernekler Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun olduğu bir grup İsrail’in Gazze saldırılarının başlamasından sadece bir hafta sonra, Hacıbektaş ilçesinde yaptıkları ortak açıklamada 5 paragraflık bildiri metninin 3 paragrafında İsrail’i değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alıyordu! Çeşitli tabelasında “Alevi” yazan kuruluşlar üzerinden İsrail’in katliamlarını unutturmak amacıyla kafa karışıklığı yaratacak medya operasyonları düzenlendiği açıktır.
Irak’ı büyük bir vahşet ve yangın alanına çeviren IŞİD’in katliamlarına “daha önceki hoşnutsuzluklar öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu” sözleriyle “rölativite uygulayan” dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanında siyaset yapmayı tercih eden AKD eski Genel Başkanı veya terör örgütünün siyasi temsilcisi olarak bilinen yapılara milletvekili olarak katılan siyasetçiler işlevsel olarak, Alevi Bektaşilerin ortak hareket imkânlarını akamete uğratma görevini ifa ediyorlar, diyebiliriz.
Ortadoğu’yu toptan ateşe atmayı hedefleyen emperyalist saldırıya karşı topyekûn direnme gücümüzü zayıflatmak amacıyla Türkiye’nin, içinde Alevi kökenli yurttaşlarımızın da olduğu direniş kodlarını kırmak amacıyla çeşitli yeni projeler gündeme gelecektir. FETÖ’nün etkin olduğu dönemde nasıl ki, hem içerden işbirlikçiler kullanılarak ortak direnç engellenirken, dışardan da “Alevi temizliği” yapıldıysa, şimdi de aynı taktiklerin senaryolaştırılacağını beklemek, hayalcilik olmaz.
Bu çerçevede, kendilerini Kürt olarak tanımlayan Aleviler arasında fitne çıkarmak amacıyla, Hacı Bektaş Veli’ye bağlılığı ortadan kaldırmaya yönelik yeni yalanlar uydurulduğunu tespit ediyoruz. Yezidiler üzerinden üretilmesi planlanan “kadim Kürt inancı” Kürt Alevileri Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den “kurtaracak”, olmayan bir “Ebu’l Vefa” figürüne ise, olmayan bir geçmiş ve bugün arasında “taşıyıcı/aktarıcı rol” verileceği anlaşılıyor. Ebu’l Vefa el Bağdadî’nin Horasan’da Türkler arasında yetişmiş olması, Hanefi meşrepli oluşu, hiçbir zaman bir “tarikat kurucusu” olmayıp sadece ömrünü Bağdat’ta tamamlayan din âlimi oluşu, Anadolu’da onun adına kurulmuş tek bir tekkenin dahi olmayışı ve benzeri hakikatlerin hiçbir önemi yoktur! Emperyalizmin Kürtleri Ortadoğu’nun diğer halklarına karşı kendi askeri yapması planına hizmet edecek her yalan “itinayla” senaryolaştırılır!
Son gelişmeler de gösteriyor ki, 1992 yılında ABD Adana Başkonsolosu ile birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da cemevlerini ve Alevi köylerini gezenler, aradan geçen süre içerisinde “emperyalizmin kınalı keklikleri”ne dönüşerek kendi halkına ve kendi inancına ihanet edecek kıvama getirilmişlerdir. Ancak, şunu da unutmamak gerekir: Hayatta her şey kendi zıttıyla birlikte vardır ve yoksa kendi zıttını yaratır. Emperyalizmin ülkemizi ve coğrafyamızı parçalama senaryosuna karşı en güçlü şamarı yine Alevi Bektaşiler ve özellikle de Kürt kökenli Alevi Bektaşiler verecektir.