Ortadoğu’da ezberler bozuluyor. Artık ne oyun kuranlar aynı, ne de sessiz kalanlar.
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara’nın son çıkışı, bu yeni gerçekliğin sesi oldu:
“Barış isteyenle masaya otururuz, savaş isteyenle cephede buluşuruz.”
Bu cümle, sadece bir liderin meydan okuması değil; parçalanmış, yıkılmış, tarumar edilmiş bir halkın küllerinden doğrulma iradesidir.
Ve daha önemlisi, Türkiye’siz bir Ortadoğu’nun kurulamayacağına dair itiraftır.
“Yıkımdan Direnişe: Suriye’nin Sessiz Haykırışı”
Suriye, son 15 yılda bütün iç organları sökülmüş bir beden gibi.
ABD, Rusya, İran, İsrail, Fransa, İngiltere...
Hepsi bir parça koparmaya çalıştı.
Ama artık oyun başka: Şara, Suriye'nin sadece kendisi için değil, bölge direncinin son kalesi olarak kalması gerektiğini bilen bir lider gibi konuştu.
İsrail’in yıllardır hesapladığı parçalama stratejisinin artık maske tutmadığını açıkça ilan etti:
“İsrail, Suriye’yi parçalamanın yollarını arıyor.”
Ancak dikkat edin; bu yalnız bir sitem değil, aynı zamanda bir hazırlık ilanıdır.
“Diplomasiden Cepheye: Stratejik İki Kart”
Şara’nın şu sözleri, bölge liderleri arasında benzeri görülmemiş bir strateji hamlesidir:
“Kim barış istiyorsa Ahmed Şara hazırdır, kim savaş istiyorsa Ebu Muhammed el-Colani hazırdır.”
Bu cümlede iki oyuncu vardır, iki yüz değil:
Biri çözüm ve devlet aklı, diğeri cephe ve mukavemet.
Devlet, artık sadece masa değil; cephede de varım diyor.
Ve bu, Batı’ya verilmiş açık bir mesajdır:
“Siz terörü taşeronlaştırarak savaşı getiriyorsunuz; biz artık halkımızla savaşı cephede karşılayacağız.”
“Türkiye’siz Harita Çizilmeyecek”
Türkiye, 20. yüzyıl boyunca “bekleyen güç”tü.
Bugünse Ahmed Şara’nın 21. yüzyılın jeopolitik anahtarını açıyor:
“Türkiyesiz bir Ortadoğu konuşulmaz.”
Artık masa kurulacaksa, Türkiye orada olacak.
Barış görüşülecekse, Türkiye’siz olmaz.
Ve eğer savaş kaçınılmazsa, Türkiye sınırında da değil, savaşın aklında yer alacak.
Bu söz, sadece Şam’ın değil, Bağdat’ın, Beyrut’un, Gazze’nin, Saraybosna’nın da gerçeğidir.
“Yeni Ortadoğu Denkleminde Kim, Nerede Duracak?”
Suriye mesajını verdi.
Şimdi sorulması gereken şudur:
Arap dünyası, gerçekten barıştan mı yanadır yoksa kendi saray ikballerini mi korumaktadır?
Batı, demokrasi yalanlarını bırakıp Ortadoğu’daki sömürü düzenini dürüstçe itiraf edecek mi?
Türkiye, tarihin bu çağrısına cevap verip liderliğini masaya koyabilecek mi?
Çünkü zaman daralıyor.
Bu kez mesele sadece petrol, harita ya da sınır değil.
Mesele, Orta Doğu halklarının kaderini yeniden kendi elleriyle yazıp yazamayacağıdır.
Satranç Tahtasında Hamle Sırası Bizde
Ahmed Şara, tarihin dönüm noktası olan bir anda konuştu.
Ama bu sözler, sadece bir devlet başkanının cümleleri değildir.
Bu sözler, artık kurban değil aktör olmak isteyen halkların, devletlerin ve geleceklerin çağrısıdır.
Barış isteyenle masada, savaş isteyenle sahada buluşmak…
Bu artık bir tehdit değil, bir gelecek tasarımıdır.
Ve bu tasarımda Türkiye, ya kurucu güç olacak ya da kurulan düzenin esiri kalacaktır.