Uluslararası siyasetin dalgalı denizlerinde, Rusya ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler yeniden kritik bir testten geçiyor. Suriye’deki gelişmelerin ardından Rusya’nın, ekonomik yaptırımlarla Türkiye’ye yönelik bir hamle yapma ihtimali, özellikle enerji ve turizm sektörlerini mercek altına almayı gerektiriyor.
Rusya, Türkiye’nin enerji bağımlılığını ve ekonomik ilişkilerindeki kırılgan noktaları bir koz olarak kullanabilir mi? Örneğin, BOTAŞ’ın Rusya’ya olan 30 milyar dolarlık borcunun tahsiline yönelik bir adım, hem Türkiye’de yeni bir döviz krizine hem de doğal gaz tedarikinde ciddi bir soruna yol açabilir. Kış aylarında böyle bir krizin toplumsal ve ekonomik maliyeti düşünüldüğünde, bu tür bir yaptırımın Türkiye üzerinde baskı oluşturabileceği açık. Ancak Rusya’nın bu adımı atması durumunda kendi enerji gelirlerini de riske atacağını unutmamak gerekir.
Bir diğer tartışmalı konu ise Akkuyu Nükleer Santrali. Rusya’nın bu proje için gönderdiği 5 milyar dolarlık fonu dondurması, yalnızca bu stratejik projeyi sekteye uğratmakla kalmaz, aynı zamanda iki ülke arasındaki güven ilişkisini de zedeler. Rusya, bu tür hamlelerle kısa vadede Türkiye’yi sıkıştırmayı hedeflese de, uzun vadede bu hamlelerin kendisine maliyetli olacağını hesaplamak zorundadır.
Son günlerde Efes’in Rusya’daki fabrikasına kayyum atanması, Türk şirketlerinin Rusya’da benzer müdahalelerle karşı karşıya kalabileceğinin bir işareti olabilir. Bu, Türk yatırımcıları tedirgin ederken, iki ülke arasındaki ticari bağların geleceği konusunda da soru işaretleri yaratıyor. Daha da önemlisi, Rusya’nın yıllık yaklaşık 5 milyon dolarlık döviz bırakan Rus turist akışını sınırlama kararı alması, Türkiye’nin turizm gelirlerinde hissedilir bir kayba yol açabilir. Ancak bu tür bir kararın, Rus vatandaşlarını da olumsuz etkileyebileceği unutulmamalıdır.
Rusya’nın bu adımları atıp atmayacağı sorusu kadar, bu hamlelerin Rus ekonomisine ne derece zarar verebileceği de tartışmaya değer. Türkiye, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların bir kısmını dolaylı yoldan dengeleyen bir köprü işlevi görüyor. Rusya’nın, Türkiye ile arasındaki ekonomik köprüyü yıkması, Avrupa ile bağlarını daha da zayıflatabilir ve izole bir pozisyona düşmesine neden olabilir.
Jeopolitik dengeler açısından bakıldığında, Türkiye’nin denge politikası uygulama süresi de sınırlı görünüyor. Rusya ile Batı arasında kalınan bu çizgide, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi manevraları, ülkenin hem iç dengelerini hem de dış politikadaki etkisini belirleyecektir.
Rusya, ekonomik yaptırımlarla Suriye politikasının intikamını almak isteyebilir; ancak bu adımlar, sadece Türkiye’ye değil, kendi ekonomisine de zarar verebilir. Bu yüzden Moskova’nın, hamlelerini kısa vadeli kazançlar yerine uzun vadeli çıkarlar doğrultusunda şekillendirmesi beklenmelidir.
Kadir Uğur Yılmaz