Serenay Sarıkaya, Çağatay Ulusoy, Tolgahan Sayışman, Ali Koç, Kenan İmirzalıoğlu ve Sinem Kobal, Kenan Doğulu ve Beren Saat, Adnan - Metin Şen isimli Türk ünlülerin yanı sıra adı açıklanmayan, açıklanamayan yani dokunulmayan siyasetçi ya da yakını olan bir çokların malikânelerinin de olduğunu da öğrendiğimiz ABD'nin Los Angeles şehrinde başlayan ve hız kesmeden devam ettikten sonra dünya film merkezi olan Hollywood'a ulaşan yangın konuşulurken bir yangın haberi de Köroğlu'nun baş kaldırdığı beyin yaşadığı Bolu dağından geliyor..
Ve devletin resmi kanalı AA'nın bile 'Gazzelileri öldürün' diyen oyuncu James Woods Los Angeles'taki yangında evini kaybetti" denerek Gazze'ye kadar götürülüp, tartışılan Hollywood yangını ve  rengi sarı olan altın çağı başlatacağını iddia eden turp, pardon Trump'un 2. kez göreve başladığı bir sırada lüks otellerin olduğu  Bolu'da yaşanan bir yangın haberi ile uyanıyoruz.
SUÇLU ÖZEL İDARENİN İTFAİYESİNİN OLMAMASIDIR..
Ve iddia ediyorum ülke de bu yaşanan, yaşanacak her yangın sonrası önerdiğim, sorduğum ve 'niye yok?' dediğim İl Özel İdarenin yönetim alanında bulunmayan itfaiye merkezi dolayısıyla 'şimdilik' 66 insanın öldüğü Bolu'daki yangının bu kadar büyümesinin birinci nedeninin bölgeden sorumlu, milyonluk bütçelere sahip İl Özel İdarenin itfaiyesinin olmamasıdır diyorum. 
Yani bu yangın tartışmalarının başına öncelikle 'Bu ülkede İl Özel İdarelerin niye itfaiye istasyonu yok?' sorusu konulmalıdır. 
Çünkü ot yangınlarının çokça yaşandığı Ardahan'da olduğu gibi kent merkezlerine  km ce  uzaklıkta bulunan  bir alanda çıkan yangına kent sınırları içinde yaşananlardan sorumlu belediyelerin itfaiyeleri gidene kadar olan oluyor.. 
Yani kısaca Bolu'da yanan 66 kişinin ölümüne neden olan bu otele ruhsat verdiğini öğrendiğimiz Kültür ve Turizm Bakanlığına karşılığında hiç bir şey almadan devredilen bizim Yalanızçam Kayak Tesisi gibi bir itfaiyenin bile istenmemiş olduğunu  öğrenmiş oluyoruz..
Suriyeli ve kendilerinden olmayanların ruhsatlarının usulsüzce iptal ettiğini belirten hukukçu belediye başkanının başında olduğu Bolu İl Özel İdarenin sorumluluk alanında bulunan da öteki yangının ve ölü sayısının büyümesinde bunlar yaşanmıştır..
Evet, 'İl Özel İdaresi Bünyesinde Bulunan Alanlarda Niye Bir İtfaiye Merkezi Yok?' sorusunu sorarak, yürekten üzülerek izlediğimiz Bolu'daki yangın öncesi İstanbul'da başlayıp, Antalya'ya kadar uzanan soruşturmalar, ifadelere çağrılmalar, gözaltına alınıp, savcılığa çıkarılmalar, yoğun şekilde tartışmalar da yaşanmaktadır.
Aralarında 6 gazeteci meslektaşımın olduğu ve savcı tarafından ifadeleri alınmadan tutuklandığı gelişmelerin en medyatik yönü Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın Antalya'da yaptığı konuşması ardından gözaltına alınması olurken Yeminli Mali Müşavir Sabri Arpaç abimizin bir paylaşımını okuyan ve o mesajın altına kendi mesajını bırakan bir okuru olarak bende bunca yaşanan olaylara bir başka yönüyle bakıyordum.
Sabri Arpaç büyüğümüzün, 'Önce sosyalistler için geldiler, sustum. Çünkü sosyalist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, sustum. Çünkü sendikacı değildim. Daha sonra Yahudiler için geldiler, sustum. Çünkü Yahudi değildim. Sonra benim için geldiler. Benim için konuşabilecek hiç kimse kalmamıştı. Martin Niemöller' sanaldaki paylaşımını okuduktan sonra benim, 'Bunları Demirtaşlar ve niceleri, hatta daha bugün tutuklanan 6 gazeteci içeri alınırken susan sizler için demiş.. SUCLUSUNUZ, AYAĞA KALKIN ve TOPLUM VİCDANI CEZASIYLA CEZALANDIRILDINIZ, TARİHE DE BÖYLE YAZILDINIZ..'  mesajını okuduktan sonra aynı Sabri abim Bolu'daki yangının yaşandığı sabah saatlerinde mesajına verdiğim cevabını okuduktan sonra 'verdiği cevapta, 'Sevgili Fakir, ben hiç susmadım. Bunları Hitler faşizminin uygulamalarına susan bir papazın o zamanki yaşadıklarının bugüne örnek olması için paylaştım. Susmadığımı sen de bilirsin!' mesajını bırakıyordu.
Evet, Sabri Arpaç abimin mesajı ile bugünkü yazıma 'SARI ÖKÜZDEN SONRA SIRA SİYAH ÖKÜZLER DE..' başlığını koymama neden olan ise 6 gazetecinin daha tutuklanıp, hapse atıldığı bu ülkede bunları görmeyen ama kendilerine sıra gelince kızılca, kıyamet koparan iki yüzlü havuz ve besleme basının, 'Özgür Basın' diye yalandan bağırdığı gibi bu yazıyı yazarken hala gözaltında olan ve adliyede kat kat gezdirilip, ifade veren Ümit Özdağ gibi siyasilerin aslında birer Martin Niemöller olduklarını da anlatmak isterim.
Ve o meşhur hikâyeyi sanırım Sabri abinin anlattığı gibi  daha geçende kendisi gibi genel başkan olan ve mahkemeye çağrılıp, adli kontrol şartıyla yani her gün imza atma şartıyla serbest bırakılan BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş ile ilgili bir satır açıklama veya kınama yapmayan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'da iyi biliyordur.
Çünkü aynı Ümit Özdağ ve gazeteci meslektaşlarının tutuklandığını haber bile yapamayan havuz/besleme basından aşağı kalmayan bir anlayışla bugün kendisinin yaşadıklarını daha önce ve hala yaşananlara 'teröristtir, bizden değildir, boş ver..' dediğini ya da bu bakışla olaylara bakanlardan olduğunu iyi bilen bir gazeteci, bir seçmen ve vatandaş olarak iyi bilirim.. 
Yani şu meşhur sarı öküz meselesinin er/geç siyah öküzleri de içine alarak anlatıldığına  şahit olduğumuz hikaye meselesi var ya işte bugün yaşananlar o hikayeyi ve Sabri abinin bir kez daha gündeme taşıdığı Martin Niemöller'leri anlatmış..
Yani, bir öküz sürüsü varmış, çevredeki birkaç Aslanın asla erişemediği sürüyü nasıl olur da yeriz  diye düşünen Aslanlardan biri bir hinlik düşünmüş ve sürü başına gidip, “Biz aslında sizi rahatsız etmek istemiyoruz ama şu Sarı Öküz çok dikkatimizi çekiyor; onu verirseniz siz de kurtulursunuz, biz de rahatlarız” demiş. Sürünün önde gelenleri toplanıp, “Sürünün âli menfaatleri adına” Sarı öküzü kurban etmişler. 
Tabii kısa bir süre sonra benzer bir bahaneyle kapılarına dayanıp başka bir kurban isteyene kadar… Ve öküz sürüsü kendi öz menfaatleri ve geçici çıkarları adına kurban vermede öyle bir noktaya gelinmiş ki, sürü küçülmüş ve sonunda aslanlara tamamen yem olmuş. 
O son anda, Aslanlara sürekli kurban vererek kurtulacağını zanneden sürü liderleri, “Biz bu savaşı ne zaman kaybettik?” sorusuna cevap aramış. ve bu savaşı “Sarı öküzü verdikleri gün” kaybettiklerini anlamışlar.
Peki biz “Sarı öküzün yanında Siyah öküzü” ne zaman verdik?
Belki de, 6'lı masayı kuran Kılıçdaroğlu'na gidip, yazılı sözleşme ve karşılığında HDP'ileri dışlamasını istediği bu yetmez gibi kazandıkları takdirde içişleri ve dışişleri ile MİT'i istemekle ve iki insan, iki genel başkan arasında olan gizli sözleşmeyi açıklamasıyla mı verdik Siyah öküzü?!..
Bilmem onu da Afyon'daki partilisi belediye başkanı gibi Suriyeli deyip, aslında Kürt, Türk demeden kendisinden başkasına nefes aldırmak istemeyen kafatasçı zihniyetini ortaya koyan ve 'hukukçuyum ama ruhsatlarını usulsüzce iptal ettim' diyen kişinin başkanı olduğu ve Geçmiş olsun Bolu' diyerek siz düşünün..