Öncelikli olarak 18. yüzyıldan itibaren itibarsızlaştırılmaya çalışılmış, ve hala da itibarsızlaştırılmaya çalışılan, Sümer/Türk ilişki üzerinde durmak yararlı olacaktır. 1889 yılında Pensilvan Üniversitesi'nin başlatmış olduğu Ninova ve 1877'de Fransızların başlatmış olduğu Lagaş kazılarında ele geçen sümerce çivi yazılı metinlerin sayısı 50.000'in üzerine çıkmıştır.
Bu yazılı belgelerin okunmaya başlanmasıyla birlikte anlaşıldı ki, M.Ö. 6.000'den itibaren, burada yaşayan bu halk, turani dil konuşan bir halktır. (Çağdaş diller olarak Türkçe, Macarca ve Fincedir.) Bunun anlaşılmasıyla birlikte 19. yüzyılda Sümer kimliği sorgulanmaya başlamıştır.
Bu dönemde, başlanan arkeolojik ve filolojik çalışmalar Fransızlar ve İngilizler adına emperyalist bir amaç gütmektedir. 1850 yılında Rowlingson'un öncülüğünü yaptığı, British Association toplantısında, çivi yazısını bulanların, Sami kökenli olmayan, Sami dil konuşmayan, başka bir uygarlık tarafından kullanılmış olamayacağı dile getirilmiştir. Ayrıca Sümer/Türk ilişkisi kurulmasından oldukça rahatsız oldukları belirtilmiştir.
M. Botta'nın, 1843 Khorsabad'da ve Layard 'ın, 1845-46 Ninova'da yaptıkları arkeolojik kazılarda binlerce çivi yazılı belge gün yüzüne çıkarılmıştır. Sümer/Türk birlikteliğini kuvvetlendiren, binlerce çivi yazılı belgenin bulunduğu Asurbanipal kütüphanesi, oldukça dikkat çekmiştir.
Bu Türk tarihi için, hazırlamış oldukları, kalıba sığmayan, bu kalıbı parçalayan, bir gelişmeydi. Çünkü turani dil konuşan bu devletin, M.Ö. 6.000'de, geç neolitik ile birlikte, yerleşik hayata geçerek başlattıkları endüstriyel gelişme sayesinde, semitik göçebeler, ( Araplar, İbraniler, Süryaniler [Arami, Keldani,Asuri] Akadlar ) varlıklarını kentlere taşımışlardır.
Sümer uygarlığının Akad uygarlığından üstün olduğu ortaya çıkmaya başladıkça, bu iki uygarlığı en azından denk görmeye çalışmışlardır. 1869'da 19. yüzyılın icadı olarak, Kiengi halkı için Akadçadan türetilerek, Sümerli tanımı yapılmıştır. Sümerlilerin, kendilerine, seçilmiş halk gözüyle baktıklarının altını çizmekte fayda vardır. Daha sonraları, Yahudilerin, 100 yıllık sürgünleri sırasında, seçilmiş halk tanımını, kendilerine uyarladıklarını da görmekteyiz. Akad devletine son veren Guti halkı, Sümerlileri, 'denetim kabul etmez halk' ve 'dağların ısırıcı engereği' olarak tanımlamışlardır.
Sonuç olarak Sami halkların, Akad, Hint Avrupa devletlerinin, Hitit, ve Mısır uygarlığının, Erken Hanedanlık dönemlerinden beri ilişkili oldukları gibi, Kiengi (Sümer), Türk ilişkisi de yadsınamaz gerçektir.
Mari mektuplarından 22 numaralı Metin tarihe şu notu düşüyor 'bana yazdığın Turuklarla ilgili haberler değişti'
Ne Mutlu Türküm Diyene ! Uğur YANAR