Sevgi davanın esası olmalıdır/Azamet Üst
Bedeli ödenmiş hayatların tarifini yapmak, sanki de o hayatı yeniden yaşamak gibi bir duygu oluşturuyor. İşte o yüzdendir ki, bu tür hayatı olanların bakışlarında ufkun en derin çizgisi belirir ve sen orada kaybolur gidersin, sır olursun erişilmeyen o çizginin sonsuzluğu içerisinde.
Bazen bir iç çekiş olur, bazen bir garip gülümseme olur ve o esnada çözmeyi istesen dahi farkına varamazsın. Bazen de kuru bir ayazı andırır bakışları, öfkesini belli etmemek istercesine…
Bırakın tahlil etmeyi, tahmin bile edemeyeceğimiz o bakışlarda; bir tarih gizlidir, bir ömür gizlidir, bir özlem gizlidir. Kavuşması mümkün olmayan bir sevda gizlidir,
Leyla ile Mecnun’u kıskandıran derecede. Kim bilir belki de
Şeyh Edebalı’nın
“sevgi davanın esası olmalıdır” nasihatinde
Osman Gazi’ye verdiği, deryalara bedel nasihati gizlidir.
O bakışlarda, hak olanı ve hakkı haykıran erdemlik gizlidir.
Çare olabildiği yerlerde yüzünde oluşan mutluluk gülümsemesi ve insana hizmetin, Hak’ka hizmet bilinci, çarenin naçar kaldığı yerlerde ise yine
Edebalı’nın
“vaktinden önce çiçek açmaz” sabır temennisinin huzuru belirir ve sen, ne kadar uğraşırsan uğraş o bakışları yine de çözemezsin, yanında olmasına rağmen kim bilir nerede ve hangi pencerenin kenarında geçmişe dalmaktadır, diye…
Zemheri aylarının tam ortasında, karakış ayazının bağrında 2 Aralık 1954’de
Erzurum Sultan Melik Mahallesinde doğdu. Babası
Nüsret Efendi, annesi
Rukiye Hanımdır.
Cumhuriyet İlkokulu’nda,
23 Temmuz İlköğretim Okulu’nda ve
Erzurum Lisesi’nde öğrenim gördü.
Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nden mezun oldu. Kısa bir müddet
Gümrük Tekel Bakanlığı’nda kontrolör olarak görev yaptıktan sonra asıl mesleği olan öğretmenlik yapmaya başladı.
Dumlu Orta Okulu ve
Tekman Lisesinde
Türkçe öğretmenliği yaptı,
Şair Nefi Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliği yaparken
12 Eylül 1980 İhtilali, onu da bütün kiniyle cenderesine aldı. Birkaç defa uygulanan göz altıları esnasında hayatının dönüm noktalarını yaşayarak,
taş medrese hayatının basamaklarında ağır ağır yol almaya başladı. 1987 yılına kadar belli aralıklarla ve bir müddet boyunca süre gelen bu zoraki yaşantı tarzı sonunda, kendisini
Erzurum’da iş hayatının sıkıntı dolu yollarında buldu.
Adım attığı her alanda, nefes aldığı her zamanda; daima vatanı ve vatandaşları için menfaat bekleyen ve bu uğurda da lazım olan her türlü bedeli ödemiş, ödemeye hazır duran
Palandöken vakarına sahip bir isimdir
Muammer Cindilli…
Zemheri gecelerinin ayaz kokusunda şekillenen ve yokluk acısının bağrında yeşerip, şer güçlerinin akla hayale gelmeyen bir takım meşguliyetlerinin karşısında; imanı ve ahlak olgusuyla, devlet-millet ve vatan için fikir mücadelesinin yılmaz savaşçısıdır.
Göğsünü gere gere aldığı her nefese kardeş edercesine
“ülkücüyüm” deme cesaretine sahip, bu etiketin kendisine verdiği şuur ile hayatının bütün saniyelerinde, iman etmiş olduğu ve o yönde adım atmış olduğu değerlere göre yaşayan ve şekillendiren anlayışın bir insan üzerinde hayat bulmuş halinin en canlı örneğidir.
Muammer Cindilli demek;
Allah’a olan inancı, dinine olan muhabbeti, kur’an ve sünnete olan bağlılığı, vatanına olan sevgisi, insanına olan kaygısıyla birlikte yaşamış olduğu hayat tarzının, içerisinde bulunduğu toplumun şekillenmesi için amaç edinen ve o uğurda yaşayan ve ülkü edinen bir halidir.
Yeri geldiği zaman; aynada kendisiyle dahi milleti için tartışan bir yapıya sahip olmasına rağmen, karşısında bulunan hiçbir makam ve kişiye karşı menfaat mantığına sahip olmadığı gibi hayatında da yer vermemiş ender karakterlerimizden birisidir.
Doğru bildiğini sadece kendisi için değil; memleketi-milleti ve devleti için de doğrulamaya gayret gösteren ve bu uğurda yanında kimse olmasa dahi, tek başına mücadele edebilmeyi ve hatta bu yalnızlığını bile farklı algılayarak kimselerde bahane aramayan, sözünü kimselerden sakınmayacak kadar da cesaret timsalidir.
Tahlil etmeyi, halkının ve toprağının menfaatine olabilecek olan her türlü olumlu adımı devletinin menfaatleriyle birleştirip; geleceğimiz açısından yarınlara, ilerlememiz açısından teknolojiye ve maneviyatımızın kuvvet bulması açısından da Kur’anın işaret ettiği hemen her adıma dikkat edip o yönde yaşayan bir fikir insanımızdır.
'İnsanlar hürriyetlerini, iradelerini hiçbir siyasi ve ideolojik harekete emanet etmemelidir. İnsan olmanın, şahsiyetli olmanın ön şartı hür tefekkür sahibi olmaktır.' Diyebilecek kadar cesur, halkını yönlendirebilecek kadar tefekkür sahibi ve yarınlarından emin olabilecek kadar da halkını seven bir inanca sahip, bu toprağın temel taşlarından birisidir.
2005-2009 yıllarında, bir dönem Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı yaparak ilimizin ekonomisini birinci elden görüp, içerisinde bulunup ve bakış açısını değiştirip, kendi şahsi gayretleri ile il istihdamına katkıda bulunarak ilimizin ekonomi savaşında da cihata girmiş, bu zirve şehrin Palandöken yalnızlığına sahip, başı dik-mağrur ve imanın emrettiği ahlak ile adım atan, yarınlara umut ile bakan, yarınları her daim umut ile insanına aşılayan, dünü unutmadığı gibi yarınını da asla unutmayan “Erzurum Kartalları” mızdan birisidir. Bu tek başınalık sayesinde kimlere ne kadar el uzattığını kendisi dahi bilemeyecek kadar da hoşgörü sahibidir.
Mücadelesi hayat için olmayıp, vatanı-milleti ve devleti için olan; amacı iman ettiği şekilde yaşayıp, Allah’ın ve Kur’anın emrettiği ahlak değerleriyle birlikte yine milleti için yönlendirici olarak, milleti için adım atarak son nefesine kadar da bu duruma devam edebilmektir.
Varlığının bu şehrin, insanının ve coğrafyamızın şanslarından birisi olarak kabul ettiğimiz
Muammer Cindilli;
Erzurum olmanın,
Erzurum’lu olmanın,
Dadaş olmanın hak etmiş – haklı bir gururudur.
Dedik ya; ne kadar çözmeye çalışırsan çalış, o bakışlarındaki ufkun içerisinde geçmişte bir yerlere dalmış ise boşuna uğraşma. Kendisi istemedikçe de sen ona ulaşamazsın.
O hep zirvelerde yaşayan bir kartaldır.
İşte o yüzden Muammer Cindilli, bu zirve şehrin kartallarından birisidir.