Türk milleti, 107 yıl önce işgalci ordulara karşı verdiği destansı mücadeleyle tarih sahnesinden silinmek istenen bir devleti ayağa kaldırdı. Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet, sadece bağımsızlık değil, aynı zamanda milletin birlik ve beraberliğinin de eseri oldu. Ancak 1938’den sonra bu Cumhuriyet, sürekli olarak parçalanmak ve dönüştürülmek istenmiştir. Bugün yaşadığımız tartışmalar, aslında Sevr’in farklı kılıflarla yeniden sahneye sürülmesinden başka bir şey değildir.
Sevr’in Günümüzdeki Adı: Yeni Projeler
ABD büyükelçisi Tomas Barrac’ın Osmanlı milletler sistemi üzerinden yaptığı “çok milletli düzen” çıkışı ve aynı çevrelerin dillendirdiği “Ekümenik Patrik” dayatması, yeni Sevr’in ayak sesleridir. Daha vahimi, bu dayatmalara karşı çıkması gereken iktidarın, 2020 yılında Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen bir davetiyede Fener Rum Patriği Bartholomeos’u “Ekümenik Patrik” unvanıyla anmasıdır.
Oysa Türkiye’nin resmi pozisyonu açıktır: Lozan Antlaşması’na göre Fener Rum Patriği sadece İstanbul’daki Rum cemaatinin dini lideridir, “ekümenik” sıfatının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Resmî belgede bu ifadenin yer alması, Lozan’a gölge düşürmekte, Türkiye’nin uluslararası alandaki tezlerini zayıflatmaktadır.
Atatürk Nutuk’ta Lozan’ı şöyle tanımlar:
> “Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir.” (Nutuk)
Lozan’a sahip çıkmayanlar, aslında Sevr’in yeniden diriltilmesine zemin hazırlamaktadır.
Kanal İstanbul ve Lozan Dengesi
Kanal İstanbul da sadece bir mühendislik projesi değil, Boğazlar üzerindeki Lozan dengesini tartışmaya açma girişimidir. Montrö’yü zayıflatarak Türkiye’nin elini boşa çıkarmak, emperyalizmin hayali olmuştur. Atatürk’ün “Tam bağımsızlık” vurgusu burada yeniden anlam kazanmaktadır.
Kürt Meselesi ve Federasyon Oyunu
Sevr’de öngörülen “Kürdistan” maddesi, bugün “Kürt meselesi” adıyla yeniden karşımıza çıkmaktadır. Çift resmi dil dayatmaları, özerklik tartışmaları, federasyon projeleri… Bunların tamamı Sevr’in güncellenmiş versiyonlarıdır.
Atatürk Nutuk’ta açıkça uyarır:
> “Efendiler! Manda ve himaye kabul olunamaz. Türk milleti, bağımsızlığını kaybettikten sonra, hangi medeni hakka sahip olabilir?” (Nutuk)
Bugün federasyon diyenler, dün mandacılığı savunanların mirasçılarıdır.
1938’den Sonra Cumhuriyet’e Yönelik 107 Yıllık Teşebbüsler
1946’da demokrasi adı altında Batı vesayeti dayatıldı.
1960, 1971, 1980 darbeleriyle milli irade kesintiye uğratıldı.
1990’larda “Kürt realitesi” adıyla bölünme tartışmaları körüklendi.
2000’lerden itibaren “Yeni Anayasa” adıyla federasyon zemini hazırlandı.
Bugünse Lozan’a hakaret edilerek, Türkiye yeniden Sevr masasına çekilmek isteniyor.
Dönüştürülmüş Zihinler ve Kandırılmış Halk Yığınları
Asıl tehlike dışarıdan değil içeriden gelmektedir. Dönüştürülmüş zihinler, kandırılmış ve yönlendirilmiş halk yığınları bu oyuna figüran yapılmaktadır. Ekümenik dayatmalarını “demokrasi” diye alkışlayan, çift resmi dili “özgürlük” diye pazarlayan, federasyonu “yeni anayasa” diye sunan bu kesimler aslında emperyalizmin sözcülüğünü yapmaktadır.
Atatürk’ün şu cümlesi bugün de yol göstericidir:
> “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” (Nutuk)
Sonuç: İş Yine Türk Milletine Düşecek
Kanal İstanbul’la Lozan dengesi bozulmak isteniyor. ABD büyükelçisi Osmanlı milletler sistemini pazarlıyor. İktidarın resmî belgelerinde “Ekümenik Patrik” ifadesi kullanılıyor. Yeni anayasa adıyla federasyon tartışmaları gündeme taşınıyor. Lozan’a hakaret edenler, Türkiye’yi Sevr’e götürmek istiyor.
Ama tarih bir kez daha gösterecek: İş yine bize düşecek, Türk milletine!
Atatürk’ün Nutuk’ta altını çizdiği gibi:
> “Ya istiklal, ya ölüm!”