İkinci Dünya Savaşı'nda ilk Hiroşima'ya; sonra ise Nagazaki’ye atıldı.
On binlerce insan öldü ve bu katliam ABD ve müttefiklerine savaş kazandırdığından; insanlar, o ana kadar ölen milyonlarca olduğundan, yapılan insan katliamı tarafını görmeyip kazanan tarafını, kıyımsal savaş kazandıran tarafını gördü.
On binlerce ölümden sonra, durum değerlendirmesinin yapıldığı bir dost toplantısında söz alan Einstein;
“Bundan sonra ne olacak, herkez nükleer silah elde edeceğinden savaşlarda nükleer silah kullanıp katliam yapacaklar” diye sıkıntılı sıkıntılılı mırıldandığında;
“Daha iyi ya, herkes de nükleer silah olacağından kimse kimseye saldırmaya cesaret edemeyecek”
Savaşlar hep devam etti ama karşımdaki de cevap verir diye hiç nükleer silah kullanmadılar, kullanamadılar.
Yani;
Ne Einstein ne de arkadaşı haklı çıktı.
Başka bir deyişle de;
Ne, Einstein; ne de arkadaşı haksız çıktı!
Atom bombasının, insan aleyhine; daha fazla insan kıyımı yapması lehine teknolojisini ilerlettiler.
İnsan üzerinde denenmese de; “hangisinden istersiniz” dercesine
bol çeşitli versiyonlarını çıkardılar.
Nötronlu olanı çıkardılar, Hidrojenli olanını çıkardılar; çıkardılar oğlu çıkardılar.
Günümüzde ise, ülke ben de nükleer silah yok diye ülkelere; hemen hemen herkeste var!
En fazla da hedef olmayayım; pazarlık konusu olmasın diye, “ben de nükleer silah yok” diyenler de.
Elinde olduğunu kabul edenler ise, özellikle törenlerde aba altından sopa gösterir gibi rampa üstünden füze göstererek, düşmana, “bulaşırsan başına gelecekleri bil” dercesine sezdirildi.
Artık;
Einstein’in: “3. Dünya Savaşı nasıl ne zaman olacak bilmiyorum da; 4. Dünya Savaşı okla mızraklarla olacak” sözünü dogrularcasına;
Dünya olarak, Dünya’yı onlarca defa yok edebilecek güçte nükleer silaha sahibiz!
Küba Krizi’nden beri nükleer silah krizi yaşamayız.
Ne zamana kadar;
Daha geçenlerde, Rusya'nın;
Nato'nun gönderdiği füzeler Ukrayna tarafından bana kullanılırsa ben de nükleer silahlarını kullanırım” deyinceye kadar.
Her şeyden önce bir insan olarakta kullanılmasını arzu etmem!
Kullanır, kullanmaz göreceğiz!
Dediğim gibi Küba Krizi’nden beri ilk defa ciddi olarak gündemimizde Nükleer silah var!
Bu ve daha onceki nükleer silah gündemleri, en az nükleer silah kadar tehlikeli diğer silahların gündemini hep gölgede bırakyor.
Hangileri bunlar;
Gelişmiş bir laboratuvar bul, içine üst düzey kimya mühendislerini koy; kısa bir süre sonra al sana düşman gördüğün insanın kılcal damarlarından diğer düşman gördüğün insanların kılcal damarlarına geçecek kadar, delil bırakmayan yıkıcı nur topu gibi bir biyolojik silah;
Artık biyolojik sahibinin tercihine göre; ister havaya at, ister gıdaya, ister bir şekilde kana karıştır.
Artık, düşmana, nasıl, ne zaman, ne şekilde, ne kadar sürede öldürmeyi yakıştırıyorsan!
Şü ana kadar, kullanılıp kullanılmadığının kabul edilebilir bilimsel tespiti yok!
Kullanan belli olmadığından;
Kullanıldıysa bile, faili de biyolojik silah olup olmadığı da belli değil!
Daha kötüsü de var!
Nükleer silah, en ileri derecedeki akademisyenler ve yüksek mühendislerle çok gelişmiş, hassas laboratuvarlarda ince uzun ayrıntılarla uzun yıllar uğraşılıp baya baya çok paralar harcanarak yapılır.
Biyolojik silah ise daha az teknolojik laboratuvarda daha az yüksek mühendislerle; daha kısa sürede, baya para harcanarak yapılır.
Ve bir veya birkaç canlı üzerinde denenir.
Ya kimyasal silah;
Küçücük kıytırık bir laboratuvarınız olsun, birkaç kimya mühendisi, azıcık sürede bir avuç parayla kısa sürede yapılabilecek silah!
Yalan diyene;
“Polislerin suç işleyenlere, göstericilere, karşı kullandığı Rahatlıkla satın alabildiğiniz biber gazı kimyasal silahtır” der, günlük hayatta da kullandığımız başka örneklere gerek duymaz konuyu kapatırım.
Nükleer silah, insanı öleceğine haberi olmadan lakgadak öldürüyor!
Ya, biyolojik ve özellikle de nükleer silah kullanılmayan biyolojik silahta öyle ama defalarca kullanılan kimyasal silah öyle mi;
Acı çektire çektire; yaşarken ölümü özlete özlete; ölümün her anını ağır çekim yaşata yaşata öldürüyor.
2. Dünya Savaşı'nı anlatan bazı filmlerde cephedeki asker videolarını İzlemişsinizdir.
Sırtında kocaman bir çanta, belinde mermi bomba, elinde koca silah taşıyan askerler bunlar yetmiyormuş gibi yüzun her tarafına yapışmış, ağızlarında koca bir burun gibi gaz maskesi taşır.
Korursa, koruyabilirsiniz, koruyabildiği kadar işte bu maske korur.
Gaz maskesi deyince aklıma ne geldi!
80'li yıllardı hiç unutmam:
O zaman ki lideri Saddam olan Irak'la hafiften de olsa papaz olmuş; Saddam'ın bize karşı kimyasal silah kullanma ihtimaline karşı, yeterli gaz maskesi olmadığından, o zamanın yöneticilerinin, “camları, kapılarınızı sıkıca kapatıp, naylon benzeri bir şeyle örtün, boşlukları hava girmeyecek şekilde özellikle de ıslak kumaşlarla sıkıca kapatın, dışarıya gözünüzün görebileceği yere de tavuk bağlayın, arada tavuğa bakın, tavuk sağsa dışarı çıkabilirsiniz” diye uyarıda bulunduklarını hatırlıyorum.
Bu haberleri duyan fırlama zekaya sahip ben;
“Tavuk yaşamıyor da, sürekli yumurtalarını alıyoruz diye bize gıcık gidiyor; bu gıcıklıktan kaynaklı yaşıyor taklidi yapıyorsa ne yapacağız?” diye sormuştum.
Aynı haberleri şimdi duysam,
Level atlamış daha fırlama zekam;
Tavuk, buğdayların oraya yatıp, çaktırmadan yiyor, pundunu bulup gizlice suyunu içiyor haftalarca ölü taklidi yapar pencerenin kenarından her baktığımızda da gagasının kenarından kıs kıs gülüyorsa ne yapacağız” der!
Öyle ya; fırlamalık yapıp bunu yazma hakkı sadece bir bana ait değil ki!
Ne nükleer, ne biyolojik ne de kimyasal silahın kullanılmadığı bir Dünya dileğiyle;
Sağlık, huzur, saygıyla kalın!