Çanakkale Savaşı, tarihimizin önemli bir parçasıdır. Ancak bu olayın Cumhuriyet dönemiyle ilişkilendirilmesi, tarihsel gerçeklerin birbiriyle harmanlanarak çarpıtılmasından başka bir şey değildir.1915 te 250 bin şehit veren Osmanlı devleti 1918 de kendi rızasıyla İngilizleri İstanbul’a almış işgal ettirmiştir. Çanakkale’deki direniş Osmanlı Devleti’nin son bir hamlesidir; Türkiye Cumhuriyeti ise 1923 yılında, Lozan Antlaşması ile bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu ayrımı yapmak, tarihi doğru anlamak adına elzemdir.
Çanakkale Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda Kürt, Arap, Ermeni ve Rum askerler olduğu sıkça dile getirilir. Ancak bu durum, Osmanlı’nın çok uluslu yapısının bir yansımasıdır. Öte yandan, Kurtuluş Savaşı’nın tablosu farklıdır. Bu savaşta Türk milletinin bağımsızlık iradesi, doğuda Ermenilerle, batıda Rumlarla, güneyde Fransız destekli Arap çeteleriyle, kuzeydoğuda Ruslarla savaşıp galip gelerek ortaya konmuştur. Ortada, farklı milletlerin ortak bir mücadele verdiği bir durum yoktur; tam aksine Türk milletinin kendi bağımsızlık mücadelesi söz konusudur.
Birinci Dünya Savaşı’na giriş nedenimiz ise millî çıkarlar doğrultusunda değil, Almanların planlı bir oyunu sayesinde gerçekleşmiştir. İngiltere’nin bize sattığı savaş gemilerini teslim etmemesi, ardından Almanların “hediye” adı altında Osmanlı’ya gönderdiği Goeben ve Breslau gemileriyle Rus limanlarını bombalaması, Osmanlı’yı savaşa sürükleyen bir tuzaktı. Almanların amacı gayet açıktı: Rusları meşgul etmek ve kendi cephelerini rahatlatmak için Osmanlı’yı yem olarak kullanmak.
Bugün de benzer bir senaryoyla karşı karşıyayız. Osmanlı mirasını savunduğunu iddia edenler, Amerika’dan satın aldıkları F-35 uçaklarını teslim alamadıklarında, tarihin bir kez daha tekerrür ettiğini görmekte zorlanıyor. Parasını ödediğiniz bir malı teslim alamıyorsanız, burada bağımsızlıktan, güçten ve itibardan söz edebilir misiniz?
O halde şu soruyu sormak gerekiyor: Tarihten ders çıkaran bir millet miyiz, yoksa geçmişin romantik hikâyelerine sarılıp aynı hataları tekrarlayan bir toplum mu? Çanakkale zaferini her fırsatta önümüze koyarak, o dönemin çok uluslu Osmanlı yapısını bir “birlik” masalı olarak anlatanlar, Kurtuluş Savaşı’ndaki gerçekleri neden göz ardı ediyor? Bağımsızlığımızı kazanırken kimlerle savaştığımızı hatırlamak, hem geçmişimizi anlamak hem de geleceğimizi inşa etmek adına hayati öneme sahiptir.
Tarihe romantik değil, realist bakış açılarıyla yaklaşmalıyız. Geçmişin güzellemeleriyle değil, bugünün gerçekleriyle yüzleşmeliyiz. Çünkü tarihten ders almayan milletler, aynı acıları tekrar tekrar yaşamaya mahkûmdur.
Kadir Uğur Yılmaz