Sosyal psikolojinin derinliklerinde, bireyin düşünce ve davranışlarının nasıl şekillendiğini anlamak için yapılan bazı deneyler, yalnızca laboratuvarların tozlu raflarında kalmaz; aksine, toplumların nasıl yönlendirildiğine dair bize karanlık aynalar tutar. Muzaffer Şerif’in otokinetik etki deneyi de bu aynalardan biridir.
Kısaca hatırlatalım: Şerif, karanlık bir odada, hareketsiz bir ışık noktasını izleyen katılımcılardan bu noktanın hareket edip etmediğini söylemelerini ister. Beynimizin algı sisteminin bir oyunu sonucu, ışık hareket ediyormuş gibi görünür. Önce tek başlarına gözlem yapan bireyler, farklı farklı tahminlerde bulunur. Ancak grup halinde aynı gözlemi yaptıklarında, fikirler yavaşça ortak bir noktada birleşir. İşte tam burada, bireyin iradesi yerini "grup normu"na bırakır.
Peki, bu deneyi laboratuvar ortamından çıkarıp Türkiye’nin siyasi ve toplumsal atmosferine uyguladığımızda ne görüyoruz?
Bugün Türkiye’de her birey, o karanlık odada oturan bir denek gibidir. Işığın hareket edip etmediği değil, hangi fikirlerin doğru, hangi değerlerin geçerli olduğu sorgulanır. Ana akım medya, sosyal medya ve siyasi iklim, tıpkı o karanlık odada oluşturulan “grup normu” gibi, bireyin düşüncelerini şekillendiren görünmez bir baskı mekanizması kurar.
Bir zamanlar kendi özgür iradesiyle doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen insanlar, şimdi "çoğunluk ne der" sorusunun gölgesinde karar vermeye zorlanıyor. Dışlanma korkusu, itibarsızlaştırılma endişesi ve sürüden ayrılma korkusu, bireyin en büyük zinciri haline gelmiş durumda. Bu zinciri kırmak ise, belki de o ilk denek gibi, ışığın gerçekten hareket edip etmediğini tek başına sorgulama cesaretine sahip olmaktan geçiyor.
Şerif’in deneyi, aslında bir uyarı niteliğindedir: Toplumlar, eğer sorgulamayı bırakırsa, gerçeklik yerini manipüle edilmiş bir algıya bırakır. Bugünün Türkiye’sinde bu durum, özellikle siyasi kamplaşma, medya manipülasyonu ve sosyal baskılarla daha da belirginleşiyor. Herkesin aynı şeyi söylemesi, o şeyin doğru olduğu anlamına gelmez; tıpkı ışığın gerçekten hareket etmediği halde öyleymiş gibi görünmesi gibi.
Özgür düşüncenin yolu, bireyin içindeki o ışığa güvenmesiyle başlar. Şerif’in deneyindeki o odada, ışığın gerçekten hareket etmediğini fark eden bir kişi bile, tüm grubu yeniden düşünmeye sevk edebilir. Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şey, o cesur bireylerdir. Sorgulayan, eleştiren ve gerçeği arayan insanlar…
Unutmayalım, toplumsal normlar da bir zamanlar sadece birkaç kişinin fikriydi. Şimdi onları yeniden sorgulama zamanı.