Bir toplumun bir arada kalmasını sağlayan güç, ne dinlerdir ne de ideolojiler. Tarih bize gösteriyor ki, din ve ideoloji birleştirici bir unsur olmaktan çok, ayrışma ve çatışma aracı haline gelebilir. Bunun temel nedeni, her ikisinin de yoruma açık olmasıdır. İnsanlar aynı dine inanıyor olabilir, ancak farklı yorumlar çatışmalara yol açar. Tarihimiz, bu gerçeği inkâr edilemez biçimde ortaya koymaktadır.
Hz. Ali ile Muaviye arasında yaşananlar veya bugün Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren mezhep savaşları, bu durumun acı örnekleridir. Eğer din, insanları bir arada tutmaya yeterli olsaydı, bu çatışmalar yaşanmazdı. Aynı şekilde, ideolojiler de farklı yorumlara açık olduğu için, bir toplumun tüm kesimlerini uzun süre aynı çatı altında tutamaz.
Toplumları bir arada tutan şey, hukukun üstünlüğüdür. İnsanlar, haklarını koruması ve adaleti sağlaması için bir üst otoriteye ihtiyaç duyar. Bu üst otorite ise devlettir. Devlet, bir toplumsal sözleşme ürünüdür ve bu sözleşmenin temelinde yasa ve anayasalar yatar. İşte bu nedenle, bir toplumun temel harcı hukuktur; adaletin sağlanması ve hakların korunması ancak hukukla mümkündür.
Bazıları, “İslam ümmeti” gibi kavramlarla tüm Müslümanları tek bir çatı altında birleştirmenin mümkün olduğunu savunabilir. Ancak bu ideal, tarihsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bizler elbette Müslümanız ve inançlarımız bizim için kutsaldır. Ancak toplumsal düzenin, barışın ve adaletin teminatı, din değil hukuktur. Adalet ve hukuk olmadığı yerde, en kutsal değerler bile yozlaşmaya uğrayabilir.
Bugün toplumu bir arada tutma iddiasında olanların, dini veya ideolojik argümanlarla değil, hukuk ve adalet ilkeleriyle hareket etmesi gerekir. İnsanların eşit haklara sahip olduğu bir düzen, ancak yasalarla sağlanabilir. Dinler ve ideolojiler elbette hayatımızın önemli bir parçasıdır, ancak toplumsal barışın teminatı olarak kullanılmaları, çoğu zaman ayrışmalara yol açar. Bu nedenle, toplumların geleceğini inançlara değil, hukukun üstünlüğüne emanet etmeliyiz.
Adil bir toplum, bireylerin haklarını koruyan ve adalet mekanizmasını tarafsız bir şekilde işleten bir devletle mümkündür. Unutulmamalıdır ki, adaletin olmadığı bir yerde ne din ne de ideoloji huzur sağlayabilir.
Kadir Uğur Yılmaz