Deha, başarısızlığını kaderine; onur, suçunu sisteme: iman, günahını şeytana yükleyenlerde bulunmayan en üst düzey birer beyin yazılımlarıdır. Üstün akıl sahipleri işini gerektiği gibi yapıp engelleri aştığı için kaderini; onur sahipleri işini mertçe yapıp mazeret üretmediği için sistemi ve gerçek iman sahipleri de günah işlemediği için Şeytanı suçlamaz. Bu nedenle; dâhiler, onurlular ve evrensel hakikatleri keşfedenler pişman olmaz, af dilemez ve tövbeye gerek duymazlar.
DADA
Arapça bir kelime olan tevbe: “geri dönmek, rücû etmek, dönüş yapmak” anlamındadır ve “dinde yerilmiş şeyleri terkedip övgüye lâyık olanlara yönelme” biçiminde tanımlanır (Zeccâc, s. 61-62; Kuşeyrî, et-Taḥbîr, s. 84). Hinduizm’de ise günah evrenin nizamına karşı işlenmiş bir suç olarak telakki olunmaktadır (Schimmel, s. 77). Tövbe hususu semavi dinlerde de çok önemli bir yer tutmakta, Eski Ahid’in birçok bölümünde kavimler tövbeye çağrılmakta, günahtan uzaklaşıp Tanrı’ya yönelmesi öğütlenmektedir. Tanrı’ya dönmeyi ve O’nun istediği gibi iyi işler yapan bir kul olmayı tavsiye etmektedir (Montefiore, XVI [1904], s. 213). Hıristiyanlığa göre de tövbe, insanların yaptığı kötülüklerin farkına varması, yaptığı kötülüklerden dolayı kendini kınaması günahlarından arınarak Tanrı’nın rızasına uygun bir hayata yönelmesidir (Graham, s. 106-107). Zerdüştîllikte de günahtan arınma işlemine büyük önem verilmektedir (Dhalla MN: V, 664-666). Konfüçyüsçülük’e göre de işlenen her günahın mutlaka bir karşılığı olma zorunluluğu olmalı ve günahın karşılığında çekilecek cezanın da, genellikle ölüm sonrasında ve öteki âlemde değil dünyada uygulanacak bir ceza olarak verilmesi öngörülmektedir. Günah işleyen kişinin günahının karşılığını ödeyip bunu telâfi etmesi gerekir (Budda, s. 372-373).
Ateistlere göre tövbe akıllı, dürüst ve erdemli yaşayamayanların kendini avutmak ve toplumu tekrar tekrar aldatmak için toplumları içine ittikleri karanlık bir labirent ve çıkmaz bir sokaktır (Nietzche F: Nietzsche, et al. (2009). Bana göre Nietzche’nin Tanrı anlayışında iki Tanrı vardır. Toplumu yaratan Tanrı ve toplumun yarattığı Tanrı … Nietzche felsefesinde tapınaklarda din adamı kılıklı ticanilerin kendi rahat ve keyifleri uğruna toplumu sindirmek için yarattıkları Tanrı ölmüştür. Zira; Ateistler rahiplerin yarattığı Tanrı’yı reddetmekte; rahipler de ateistlerin aradıkları Tanrıyı anlayamamaktadır. Kendimizi Nietzche yerine koyarak düşündüğümüzde Nieztzche’nin çok derin bir Tanrı anlayışına sahip olduğunu sezeriz. Çünkü Nietzche’nin derinliklerine indiğimizde, onun Tanrı adına yeryüzünde kurulan tapınakların din adamlarınca imal edilen Tanrı anlayışına karşı savaş açtığını, eğer bir zerre aklımız varsa anlarız. Bu derinlikten hadiseye bakarsak; günümüz teologları öğretileri doğrultusunda düşünen kişilerin; kendi yarattığı Tanrı’yı keşfedince Ateizme; kendini yaratan Tanrı’yı keşfedince de Deizme meylettiğini görürüz. Yine Nietzche felsefesine göre rahiplerin Tanrısından ya da rahipler aracılığı ile Tanrı’dan af dileyip tövbe etmek üstün bir insana yakışmamaktadır.
Tövbe için herhangi bir aracıya gerek yoktur ve günahkârın samimiyetle tövbe etmesi ve tekrar etmemesi yeterlidir. Tanrı ile kul arasına girip tövbe bezirganlığı yapanlarda DEHA, ONUR ve İMAN zayıf ya da yoktur. Tahrif edilmemiş dinler ve felsefi görüşler bu olayın bir sahtekarlık olduğunda hemfikirdirler.
Seninle cehennem ödüldür bana
Sensiz cennet bile sürgün sayılır
C. SAFİ
Günah işlemeyenler tövbe etmek zorunda kalmaz; tövbeyi alışkanlık haline getirenler de günah işlemekten hali olmazlar.
DADA
Tövbesizlere örnek olarak Şeytan’ı verebiliriz. Ulu Tanrı arş meclisinin tüm meleklerini toplayıp ve onlara: ‘’Benden başkasına ibadet ve secde etmeyin …’’ demişti … Ama daha sonra beyin donanımı ile mücehhez kıldığı Adem’i ver ederek meleklerin Adem’e secde etmesini istemişti. Tüm melekler Adem’e secde ettiği halde Şeytan Tanrı’ya verdiği sözden dönmeyip sözünde durarak Adem’e secde etmemişti … Mezopotamya mitolojilerine göre Şeytanın:’’ Beni ateşten, onu topraktan yarattın, ben ondan daha üstünüm! Ona secde etmem …’’ diyerek Adem’e secdeyi reddetmesi üzerinde derince düşünülmesi gereken bir derin husustur. Bugünün bilimi doğrultusunda düşünülürse ateşte bulunan elementlerin trilyonlarca kat fazlası toprakta mevcuttur. Bu eylemi sonucunda Şeytan arş meclisinden kovulmuş ve Adem soyunu aldatmak, belki de onun hakkında bir kayıtçı edasıyla suç dosyası hazırlaması için belki de Tanrı tarafından gizlice görevlendirilmişti (Gerald Messadie – Şeytanın Genel Tarihi). debelki de Şetan, Tanrı’nın istihbarat şefliğine terfi etmişti…. Kutsal kitaplarda da geçen bu derin metaforu derinden anlamadan bu yazı anlaşılamayabilir. Bu metafordan anlaşılan; insanların Allah’tan başka ilah edinmemeleri, ve ilahlık iddiasında bulunmamaları gerektiğidir. Eğer Tanrı Şeytana güvenmese idi onu insanların günahlarını kaydedecek olan bir katip olarak görevlendirmesi beklenir miydi? Şeytan’ın Allah dururken Ademe secde etmemesi, Fatiha Suresi’ne imanın bir gereği değil midir.? Ezanda da bu durum alen beyan vurgulanmakta değil midir?
Ellerinde dudak izi, dudaklarına el izi olmayanlar kimseden af dilemek zorunda kalmazlar.
DADA
Af dilemeyenlere örnek olarak Hz. İbrahim’i verebiliriz. Hz, İbrahim; Nemrud’un tapınağında putları kırmış, baltayı en büyük putun kollarına yerleştirmiş: Nemrut Mahkemeleri duruşmalarında bu putları niçin kırdığı sorulduğunda:’’ Onu baltayı tutan büyük puta sorun …’’ dediğinde: ‘’Bre çocuk, bu cansız bir taş! Bu eylemi nasıl yapabilir….? ‘’ cevabına karşılık:’’ Bre beyinsizler! Bir baltayı kullanamayacak kadar aciz olan bu taş sizi nasıl yaratabilir ….?’’ Diyerek onlara meydan okumuştu. Nemrut:’’ Rahiplerin dinine döner ve af dilerse İbrahim’i affedeceğini söylemiş, ama İbrahim af dilemeyip ateşe atılmayı tercih etmişti. Ve ateş onu yakmamıştı …..
Kölesi olmayanın efendisi de yoktur. Ancak böyle kişiler hayatın anlamını kavrar ve çok anlamlı bir hayat yaşarlar. Köle olduğunu bilmeyen ve her şeyi bildiğini zannedenlere hür olmadığını ve hiçbir şey bilmediğini asla anlatamazsınız.
DADA
Epiktetos, kendisine bilge kişi örneği olarak Sokrates’le Diogenes’i seçmiştir. Epiktetos, temelde ahlak ile ilgilenmiş ve gerçek insan olma yolunun sağlam bir irade ve hedefi olmaktan ibaret olduğunu iddia etmiştir. Her şeyin dilediğimiz gibi olmasını beklemememizi, her şeyin olduğu gibi olmasını dilememizi, ancak o zaman iyi olacağımızı belirtmiştir. Çok fazla egzersiz yapmanın, çok fazla yeme içmenin, fazla seks yapmak gibi bedenle ilgili eylemler üzerinde fazla vakit harcamanın, zayıf dimağlılara has davranışlar olduğunu düşünmüştür. Epiktetps’a göre: Tanrı’nın insana verdiği en büyük nimet; sahip olduğu halde sahip olduğunu bilmediği nimetleri birgün kendi içinde bulma kudretidir. Tüm semavi dinlerde ve islamiyette de kölelelik yasaklanmıştır. Aslında ilk ve orta çağlarda köle bir zenginin yanında çalışan işçi demekti. Hatta Kur’an; ‘’ Şerefsiz zenginin malında şerefli yoksulun hakkı vardır …(6/141; 17/26; 30/38; 70/24: TDV Yayınları)’’ şeklinde anlaşılabilecek beyanatı ile çok derin noktaya işaret etmiştir. Gerçek islamda, hür kişilerin sahip oldukları haklara kölelerin de sahip olması gerektiği sıkça vurgulanmaktadır.
Kölenin ibadet etmek zorunda kaldığı bir efendisi; efendinin ise her birine ayrı biçimde ibadet etmek zorunda kaldığı sayısız efendisi vardır. Aslında her efendi aciz bir köle, her köle ise efendisini yemek için fırsat kollayan zalim bir efendidir.
DADA
Kendini yanmaya mahkum eden efendilere: ‘’Benim ölüm fermanını bildirirken bile siz benden daha çok korkuyorsunuz…’’ diyerek meydan okuyan Giordano Bruno, efendilerinin çıkarlarına hizmet etmeyenler için en iyi örneklerden biridir. Belki Sokrates ve Galileo’nun savunmalarında gizli birer af dileme tutkusu sezilebilir. Ama Giordano Bruno’nun savunmalarında asla korku izine rastlanmaz. Kilisenin fay hatlarını kıran Giordano Bruno adeta batı dünyası’nın yakılan İbrahim’idir. Getirdiği sonsuz evren anlayışı ile tapınakların cehaletini ortaya koyan ve rahiplerin gizlendiği tüm karanlıklara ışık tutarak dünyayı evrenin merkezinden, Tanrı seçkini ve evrenin efendisi olduğunu söyleyenleri de dünyanın merkezinden söküp atan, ve af-özür dilemeden ateşte yakılmayı seçen ve yakılan tövbesiz ve afsız bir kahraman, bir bilim şehididir.
Allah’tan başkasından tövbe ve af dilemek zorunda kalmayan ve efendisiz-kölesiz yaşayanlardan olmamız dileği ile eleştiri ve tavsiyelerinize muhtaciyetimi arz ederim.
Kaynaklar
Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1395/1975, s. 61-62.
Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 84.
Schimmel B, Dinler Tarihine Giriş, Ankara 1955, s. 77.
Graham A, Peace with God, London 1954, s. 106-107.
Montefiore G: “Rabbinic Conceptions of Repentance”, Jewish Quarterly Review, XVI, Philadelphia 1904, s. 213, 223, 226-227.
Hilmi Ömer Budda, Dinler Tarihi-I, İstanbul 1935, s. 159, 309-310, 372-373, 381.
Nietzsche F, et al. (2009). Ecce Homo: Kişi Nasıl Kendisi Olur. ISBN: 9789944887335. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Şeytanın Genel Tarihi. Gerald Messadie. Pegasus Yayınları. 2016