Türkçe Elden Gidiyeah, Kültür Elden Gidiyeah!
Her dönem olduğu gibi son dönemlerde de birtakım konulardan dert yanmışızdır. Gerek ekonomi gerek sağlık gerek şahsi mevzular gerekse genel mevzular… Fakat bunların arasında gözümüze çokça çarptığı halde gözden kaçırdığımız yahut görmek istemediğimiz bir mevzu var: Dil ve kültür yozlaşması!
Nedir bu yozlaşma, bir toplumda ne gibi tahribatlara yol açar birlikte bakalım. “Yozlaşmak” sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumuna göre “Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak,…” şeklindedir. Soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak… Bakın atam Bilge Kağan binlerce yıl önce Köktürk Yazıtlarında ne demiş:
*Türük Oguz Begleri, budun eşiding!
(Türk Oğuz beyleri, milleti, sözlerimi işitin!)
*Üze tengri basmasar,asra yir telinmeser
(Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe)
*Türük budun ilingin, törüngin kim artatı udaçı erti?
(Türk milleti; ülkeni, töreni kim bozabilir?)
Şimdi soruyorum size; üstte gök mü çöktü, altta yer mi delindi de hunharca bir kültür bozulmasının içine girmiş haldeyiz? Neden aşırı bir özenti ile töremizin, gelenek göreneğimizin yok olmasına göz yummaktayız? Doğmamış bebeğe “baby shower” partileri, kadim geleneğimiz kına gecesinin “henna night” olarak adlandırılması, evlenmeden önce bekârlığa veda partisi adı altında kafalara “bride” sunum masalarına “to be bride” yazıyor olması, bu masalarda viski bardağına benzer bardakların yer alması, bu ve bunun gibi görgüsüz tutumların günden güne artıyor olması bizim hangi töremizde var? Töre sözcüğü gelenekselleşmiş yazısız kurallarken, eskiden büyüklerimiz “terbiye”den önce “töre”li ol derken nereye attık biz bu güzellikleri? Nerede kaldı gelenek, nerede kaldı töre? Bilmiyorum, bu hangi yöre?
Bir de başka bir güruh var ki tam ağızları ile burunları arasındaki ince çizgiye terlik atılacak cinsten olanlar. Şiddete meyyal değiliz ama atalarımız “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!” diye boşuna dememişler. Türkçemiz; Köktürk Türkçesinden tutun Uygur Türkçesi, Karahanlı Türkçesi, Harezm Türkçesi, Çağatay Türkçesi, Kıpçak Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve günümüz Türkiye Türkçesine kadar ekiyle, köküyle, çatısıyla, tamlamasıyla, her inceliğiyle dillerin şahı olsun, bir güruh da çıksın batılılaşma adı altında, güya entel takılma adına güne “date” desin, kız kardeşe “sister” desin; güzelim dilimizin ağzını burnunu yamultsun biz de “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil konuşmayacak.” diyen Karamanoğlu Mehmet Bey’i arayalım.
Başka bir iç yangını daha var ki yabancı isimli tabelalar. Türkiye’de yaşıyorken Türkçe tabelaya hasret kalmak ayrı bir olay. Bir iş yerine yabancı isim verilince daha mı rağbet görüyor anlamış değilim. Gözün gördüğünü beyin onaylayacak, beyin onaylayınca yayılacak, yayılınca da ilerleyen zamanlarda çocuklarımız “stora alışverişe gidiyorum.” diyecek, “cofee shopta buluşalım, vibelenelim diyecek.” biz de “Türkçe elden gidiyeah, kültür elden gidiyeah” diye dert yanacağız.
Atam Bilge Kağan’ın“Türk budun ertin ökün!” (Türk milleti silkelen, özüne dön!) uyarısına bugün değilse bile elbet bir gün kulak asacağız…