Son yıllarda sıklıkla gündeme gelen bir konu haline geldi. Özellikle belediyelere yapılan kayyım atamaları, hukuki, siyasi ve toplumsal açılardan yoğun tartışmalar yaratıyor. Mardin, Batman ve Halfeti gibi şehirlerde yapılan son kayyım atamaları da bu tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu süreçte iktidarın attığı adımlar, hukuki bağlamda bazı sorunları beraberinde getirirken, atamalara ilişkin topluma verilen mesajlar da farklı açılardan değerlendirilebilir.
Hukuki Sorunlar
Türkiye’de belediyelere kayyım atanması, Belediye Kanunu ve ilgili mevzuatlar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Ancak bu atamaların, yerel yönetimlerin özerkliğini zedelediği ve seçimle gelen yöneticilerin iradesine müdahale anlamına geldiği yönünde eleştiriler var. Anayasa'nın 127. maddesi, mahalli idarelerin özerkliğine vurgu yapar. Ancak terörle mücadele kapsamında, kamu güvenliği gerekçesiyle seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanması uygulaması yaygın hale geldi. Bu durum, hukuki açıdan demokratik meşruiyetin sorgulanmasına neden oluyor.
Hukuki açıdan bir başka önemli konu ise, bu atamaların hangi yasal dayanakla yapıldığı ve sürecin denetlenebilirliğidir. Kayyım atamaları yargı denetiminden yeterince geçirilmiyor; bu durum, hukuk devleti ilkesini zayıflatan bir unsur olarak eleştiriliyor. Mardin, Batman ve Halfeti'deki kayyım atamaları da benzer eleştirileri beraberinde getiriyor. Vatandaşlar, seçme ve seçilme haklarının zedelendiğini düşünürken, kayyım atamalarının ne kadar süre devam edeceği ve hangi kıstaslara göre sona ereceği sorularına da net bir cevap bulamıyor.
İktidarın Verdiği Mesaj
Bu atamalar, hükümetin bölgedeki güvenlik politikalarını sürdürme kararlılığını ve PKK ile iltisaklı olarak görülen kişi ve gruplara karşı “sıfır tolerans” yaklaşımını sürdürdüğünü gösteriyor. İktidar, terör örgütleriyle ilişkili olarak değerlendirilen belediyelerin halk iradesi yerine, merkezi yönetimin denetimi altında olmasını sağlayarak güvenlik kaygılarını ön planda tutuyor. Bu strateji, özellikle milliyetçi seçmenlere ve güvenlik öncelikli politikalara önem veren kesimlere güçlü bir mesaj veriyor.
Ancak bu atamalar aynı zamanda bölgedeki Kürt seçmene de yönelik bir mesaj taşıyor. Bu mesaj, güvenlik gerekçesiyle yerel yönetimlerin, hükümetin yakın denetimi altında tutulacağı ve bölgedeki belediyelerin merkezi yönetimle uyum içinde çalışması gerektiği yönünde algılanabilir. Bu durum, devletin bölgedeki kamu düzenini sağlama çabaları olarak yorumlanmakla birlikte, yerel halk arasında bir huzursuzluk yaratma potansiyeline de sahip.
Sonuç
Mardin, Batman ve Halfeti'ye yapılan kayyım atamaları, hukuki açıdan tartışmalı olduğu kadar siyasi açıdan da anlam yüklü adımlar. Hükümet, terörle mücadele kapsamında attığı bu adımların güvenlikçi bir politika olduğunu savunurken, muhalefet ve demokratik çevreler ise bu uygulamanın halk iradesine müdahale olduğu görüşünde. Bu durum, Türkiye’nin hukuk devleti ilkesi ve demokratik değerleri açısından önemli bir sınav. İlerleyen süreçte kayyım atamalarının nasıl şekilleneceği, hem hukuk camiasının hem de toplumun yakından takip edeceği bir konu olmaya devam edecektir.
Stratejik Araştırmacı Yazar
Gökalp Şentürk