Necat Kacan

Tarih: 07.10.2024 13:31

*Türklerin Arz-ı Mev’ud Hakkı ve İsrailoğulları’nın İddialarının Gerçek Yüzü*

Facebook Twitter Linked-in


İsrailoğulları’nın Tanrı tarafından seçilmiş bir halk olduğu ve “Arz-ı Mev’ud” adıyla bilinen toprakların yalnızca kendilerine ait olduğu iddiası, tarihin derinliklerinden gelen bir iddiadır. Yahudiler bu toprakları, Tanrı’nın onlara vaat ettiği yerler olarak görürler. Ancak bu iddialar, hem tarihsel gerçeklik hem de dini açıdan ciddi bir yanılgıya dayanır. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ın orijinal hali zamanla değiştirilmiş ve bu iddialar sonradan eklenen bölümlerle güçlendirilmiştir. Gerçek şu ki, Tanrı’nın insanlara verdiği üstünlük, bir ırka ya da millete dayanmamakta, yalnızca insanın Allah’a olan bağlılığı, yani takvâsına göre belirlenmektedir. Bu konuyu hem tarihsel hem de Kur’an ışığında derinlemesine ele almak, yanlış anlayışları çürütmek ve Arz-ı Mev’ud hakkının asıl sahiplerinin kim olduğunu göstermek gerekir.

*Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğulları ve Üstünlük Kavramı*

Yahudilerin “seçilmiş ırk” olduklarına dair inançları, zamanla değiştirilen Tevrat’ın içine yerleştirilen bir düşüncedir. Kur’an-ı Kerim’de bu iddianın yanlış olduğu net bir şekilde ifade edilmektedir. Allah’ın insanları ırk ya da millet üzerinden değil, takvâ yani Allah’a olan yakınlıkları ve bağlılıkları üzerinden değerlendirdiğini belirten birçok ayet vardır. Bu konuyu ispatlayan en güçlü ayetlerden biri şudur:

“Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvâ bakımından en ileri olanınızdır.”
(Hucurât Suresi, 49:13)

Bu ayet, Allah’ın insanları birbirinden ayıran tek şeyin ırk ya da soy değil, takvâ yani Allah’a olan bağlılık olduğunu vurgulamaktadır. Dolayısıyla, İsrailoğulları’nın kendilerini üstün bir ırk olarak göstermeleri, Tanrı tarafından ayrıcalıklı kılındıkları iddiası, dini bir yanılgıdan ibarettir. Kur’an’da bu tür bir üstünlük tasavvuruna yer yoktur; aksine insanlığın tüm bireylerinin eşit olduğu, tek farkın Allah’a olan yakınlıkta yattığı vurgulanır.

*Tevrat’ın Değiştirilmesi: Tarihi Bir Gerçek*

Tarih boyunca birçok kutsal metin zamanla tahrif edilmiştir. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat da bu süreçten nasibini almıştır. Orijinal Tevrat, Tanrı’nın mesajını içermekteydi, ancak zamanla insanlar tarafından değiştirilmiş ve bu değişiklikler Yahudilerin üstünlük iddialarını destekleyen unsurları içerir hale getirilmiştir. İslam’a göre, kutsal metinlerin bozulduğu ve yalnızca Kur’an’ın Tanrı tarafından korunmuş olduğu inancı temel bir gerçektir.

Tevrat’ta yer alan “seçilmiş halk” kavramı, bu kitabın orijinal metninde bulunmayan, sonradan eklenen bir iddiadır. Yahudilerin bu iddiayı yaymaları, tarih boyunca kendi etnik kimliklerini güçlendirme ve bu kimlik üzerinden siyasi ve dini bir üstünlük sağlama çabasının bir ürünüdür. Ancak tarihsel kaynaklar, Yahudilerin üstün bir ırk olmadığı gibi, vaat edilen topraklar üzerinde tek başlarına hak iddia etmelerinin de geçersiz olduğunu göstermektedir.

*Arz-ı Mev’ud ve Türklerin Tarihsel Hakları*

Arz-ı Mev’ud, Yahudiler tarafından Fırat Nehri’nden Nil Nehri’ne kadar uzanan geniş bir bölge olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu topraklar, tarihin derinliklerinden itibaren pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır ve Türklerin bu topraklardaki varlığı, Yahudilerin iddialarını çürüten en önemli kanıtlardan biridir. Özellikle Fırat Nehri’nin Anadolu toprakları içerisinden geçmesi, bu coğrafyanın Türkler için ne kadar önemli olduğunun altını çizmektedir.

Türkler, bu topraklarda yalnızca Malazgirt Savaşı sonrası varlık göstermemişlerdir. M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yerleşen Saka ve İskitler, bu topraklardaki ilk Türk izlerini bırakmışlardır. Sakalar, Anadolu’da Frigya ve Lidya topraklarında büyük etki bırakırken, Oğuz Kağan’ın Kaçar boyu gibi topluluklar bu coğrafyada derin kökler salmışlardır. Günümüzde hâlâ Gacan, Kacan, Gacanoğlu, Kaçan gibi soyadlarına sahip olan topluluklar, bu kadim varlığın mirasçılarıdır. Dolayısıyla, Arz-ı Mev’ud’un yalnızca İsrailoğulları’na ait olduğu iddiası, Türklerin bu topraklardaki köklü varlığıyla bağdaşmamaktadır.

*Hazreti İbrahim ve Anadolu: Türk Bağlantısı*

Arz-ı Mev’ud’un dini temellerinden biri olarak görülen Hazreti İbrahim’in de Türkler ile olan bağı oldukça dikkat çekicidir. İbrahim, M.Ö. 2000’li yıllarda Anadolu’da Urfa ve Harran bölgelerinde yaşamıştır. İslam kaynaklarına göre, Hazreti İbrahim’in eşi Kantura, Türklerin atası Oğuz Kağan’ın kızı olarak bilinir. Dolayısıyla, Hazreti İbrahim’in soyundan gelen bazı nesillerin Türklerle bağlantılı olduğu iddiası, Arz-ı Mev’ud’un İsrailoğulları’na değil, Türk milletine ait olduğuna dair güçlü bir tarihsel dayanak sunmaktadır.

*Fırat ve Nil Arasında Türk Mevcudiyeti*

Yahudilerin üstünlük iddiaları ve vaat edilmiş topraklar üzerinde hak iddia etmeleri, tarihsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Fırat ve Nil arasında uzanan bu geniş coğrafya, yüzyıllar boyunca Türkler başta olmak üzere birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bugün dahi bu coğrafyada 100 binlerce Türk’ün yaşadığı bilinmektedir. 13. yüzyıldan itibaren Selçukluların bu topraklar üzerindeki varlığı, Türklerin Anadolu ve çevresindeki köklü tarihini gözler önüne sermektedir.

*Sonsöz: Üstünlük Takvâda, Tarih Türklerin Yanında*

İsrailoğulları’nın “seçilmiş ırk” olduğu ve Arz-ı Mev’ud’un yalnızca onlara ait olduğu iddiası, hem tarihsel hem de dini açıdan geçersizdir. Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiği gibi, insanları birbirinden ayıran yegâne kriter takvâdır, ırk ya da soy değildir. Tarih boyunca bu topraklarda derin bir Türk varlığı bulunmuş, Sakalar, İskitler ve daha sonraki dönemlerde Selçuklular bu topraklarda önemli izler bırakmıştır. Arz-ı Mev’ud, Yahudilerin tekelinde olan bir coğrafya değil, Türklerin de derin hakları olan bir toprak parçasıdır.
*Necat KACAN*

Eğitimci Araştırmacı Yazar


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —