Doğum yeri ve tarihi: 1 Mart 1911, Hasanlar Köyü, HACIBEKTAŞ-NEVŞEHİR
Vefatı ve tarihi :06 Şubat 2002 İbn-i Sina Hastanesi, ALTINDAĞ-ANKARA
ÖZLEM PEKCAN : Vahit Özdemir’in hayatında önemli yer tutanlardan birisi de siyasi tarihimizin önemli kişiliklerinden rahmetli Osman Bölükbaşı.
Bu sebeple çocukluk yıllarına devam etmeden önce onu tanımak yerinde olur diye düşünüyorum.
Zira ilerleyen bölümlerde kendisinden sık sık bahsedeceğiz.
VAHİT ÖZDEMİR :Osman Bölükbaşı ile akrabalığımız var. ’61-‘62 yılından o ölünceye kadar (06 Şubat 2002) Türkiye'de ve Ankara’da olduğum sürece sık sık görüştüğümüz, bazı angaryalarına katlandığımız Muhterem bir büyüğümüzdü.
Mesela bir defasında beni aradı:
“Vahit, benim ilâcım bitti!”
Şeker hastası, o zaman insülin bulunmuyor. Bu bahsettiğim ‘81-‘82 arası. Dikmen, Balgat birkaç eczane dolaştım, ilâçlarını buldum ve maaşımın yarısı kadar para verdim. Götürdüm, ilâçları aldı şöyle bir tarafa attı, teşekkür dahi etmedi:
“Sen buna para verdin mi?” dedi.
“Yok Osman Amca,” dedim. “Para vermedim. Eczacı Sizin hayranınızmış, bu da benim Osman Baba’ya hediyem olsun dedi.”
“Ya, evlâdım! Sokakta itibarım var, şu kadının nezdinde maalesef itibarım yok,” dedi sonra karısıyla kavga etmeye başladı.
ÖZLEM PEKCAN:Nasıl bir kişilikti Osman Bölükbaşı?
VAHİT ÖZDEMİR :Çok zeki. Bilmediği konu yok. Kelle kulak yerinde. Fakat geçimsizdi, huysuzdu. Onunla anlaşmak zordu. Beni çağırıyordu, konuşuyorduk, dertleşiyorduk. Birden tersliyordu. Ben küsüyordum, 15 gün gitmiyordum. Beni arıyordu:
“Yarın ben ölürüm, ben yaşlı adamım, ihtiyar adamım. Yüreğine verir. Gel iki lâfın belini kıralım,” diyordu.
BÖLÜKBAŞI NEDEN TÜRKEŞ’E SUS! DEDİ?
Şahit olmadım ama anlattıklarına göre Türkeş’e bile çıkışması var: “Sus Alparslan! Sen o konuyu bilmezsin!” demiş. O da: “Tamam abi,” benzeri bir karşılık vermiş.
Eşref saati yerindeyse bir kadının hoşuna gidecek tüm özelliklere sahipti.
Örneğin; Brüksel’e geldiğinde (1976-1977) bizi yemeğe davet ediyorlar. Ev sahibesine bir iltifatlarda bulunuyor: “Hanımefendi et ne kadar güzel! Ağzımda peynir gibi eriyor,” diyor.
Halbuki alakası yok. Yemek gayet sıradan et de öyle.
Çok nüktedan. Mesela bir kış günü, kar yağmış. Öğrencilerden biri:
“Hocam,” diyor. “Karı sever misiniz?”
O da: “Evet, karı severim. Özellikle donsuz olursa.”
Güzel şiir okurdu, limonlu votka içerdi.
Behiye Aksoy sorulduğunda heyecanlanırdı: “Eli elime değmedi,” diyordu ama aslında aralarında bir ilişki vardı.
Öte yandan Behiye Aksoy da bunu kullandı. O günkü şartlarda Bölükbaşı popüler bir siyasetçi, Aksoy’un da gündemde kalması gerek.
Eğer insan ilişkileri iyi olsaydı, örgütçü, teşkilatçı olsaydı Türkiye'de çok rahat Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilirdi. Yani bir kere muhalif doğmuş, yapısı öyle.
Bir de herhangi bir belgeye imza attıramazsınız.
Mesela; bankada hesabı var, oradaki basit bir liralık farkı dahi hesaplıyor ve bankadaki on tane personel gece on ikiye kadar çalışıyor. Bunu bana Hülya Avşar’ın amcası Mehmet Avşar anlattı, Emlak Bank’ın Mithatpaşa Şubesi Müdürü.
“Abi, Senin akraba bizi mahvetti,” dedi. “Ne oldu?” dedim. “Beni aradı,” diye karşılık verdi. “Aradaki fark sadece 1 TL.” Mesele para değil, belki uğraştırmaktan zevk alıyor. Bilemiyorum. Bir de matematikçi ya.
Hukuk profesörlerine, iktisat ve edebiyat profesörlerine kitaplarını düzelttiriyor, onların hatalarını buluyor.
Şairliği var, duygusal adam. Bana “şiir oku” diyor. Okuyorum, beğenmiyor. “Böyle şiir mi olur!” diyor, sonra kendi okuyor.
Mesela: “Kalbim” diye bir şiiri var; “Benim de bir evim vardı, yuvam vardı” diyor.
Ben böyle şey görmedim. Bize o şiiri ne yazdırdı ne de kaydettirdi. Hatta bir gün yanımda iki bayanla Bölükbaşı’yı tedavi gördüğü Ankara Numune Hastanesinde ziyaret ettik.
Bölükbaşı bayanlara o uzun ve duygusal şiirini okudu.
Bayanlar şiiri dinlerken gözyaşlarını tutamadılar.
ÖZLEM PEKCAN:
Bölükbaşı hakkında okumuşluğum bildiğim meseleler olsa da bunlar genele matuf.
Detayları baştan başlayarak anlatıyor Vahit Özdemir.
VAHİT ÖZDEMİR:
Bizim orada 5-6 soy isim var. Özdemir, Türkmenoğlu, Bölükbaşı, Ardıç.
Bunlar hep akraba olmalarına rağmen soy isimleri farklı. Osman Bölükbaşı’nın asıl aile soy ismi Türkmenoğlu.
Babası Hacı Ahmet Ağa ve kardeşi Ali Bey ile aralarında ihtilaf var.
Bu nedenle Bölükbaşı soyadını alıyor.
Bölükbaşı’nın ailesinde okumuş yazmış olan da pek yok. Babası rahmetli Hacı Ahmet Ağa’nın (1881-1950) eğitim durumunu Osman Bölükbaşı’ya sorduğumda; “Babam Avanos’ta, medresede okudu. Mollaydı,” diye karşılık verdi.
Aynı soruyu babama sordum o da: “Külliyen yalan, okuma yazma bilmezdi,” dedi. Aslında babam da dedem de bilmiyor. O tarihte okuma yazma bilen insan sayısı kısıtlı.
Buna karşılık bizim Hacıbektaş’ta, belki de Alevi olduklarından, okuma yazma bilen sayısı daha çoktu. Hem okuyor hem yazıyorlardı. Kadınları daha eğitimliydi.
Bizim oralara “çöl köyleri” diyorlar. Buralar dümdüz ova. Hayvancılıkla, basit tarımla uğraşıyorlar. Okuyan yazan pek yok.
BÖLÜKBAŞI’NIN OKUMASI BİR TESADÜF MÜ ?
Bölükbaşı’nın okuması bir tesadüf. Bizim köy, Hasanlar Köyü Ankara - Kayseri yolundan 10 km. içeride.
Dedem ve babam Kurtuluş Savaşı dolayısıyla askerde.
Amcam, bizim şimdi oturduğumuz Yeniyapan köyünden birisiyle evleniyor. Hasanlar Köyü’nde güvenlik yok, eşkıya baskısı var. Yeniyapan Köyü’nde karakol var. Bunun üzerine buraya gelip yerleşiyorlar.
BÖLÜKBAŞI 11 YAŞINDA MI İLKOKULA BAŞLADI?
Bölükbaşı’nın babası Hacı Ahmet Ağa daha akıllı, onlar Kırşehir’e yerleşiyorlar. Bölükbaşı, 11 yaşında ilkokula başlıyor. Emsalleri o yaşta ilkokulu bitiriyorlar. Kırşehir’e gelmeseler belki iki eş, on beş çocuk sahibi bir adam olacak. İlkokuldan sonra Kayseri’ye gönderiyorlar, üç sene Kayseri Lisesi’nin orta kısmında okuyor. (1927-1930)
İyi bir öğrenci, babası onu İstanbul’a İstanbul Erkek Lisesi’ne gönderiyor. (1930-1933)
İstanbul’da bir Rum Madamın yanında pansiyoner olarak kalıyor.
1933 yılında İstanbul Erkek Lisesinden mezun oluyor.
O zamanki adı Mühendis Mektebi olan İstanbul Teknik Üniversitesi’ne (İTÜ)kayıt okuyor.
İTÜ’de bir-kaç aylık öğrenci iken (Sezai Türkeş-Feyzi Akkaya- STFA okul arkadaşı) Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı yurtdışı öğrenci sınavına giriyor.
BÖLÜKBAŞI FRANSA’DA
Hacı Osman Ahmet adıyla pasaport alıyor. Neden? Çünkü daha soyad kanunu çıkmamış.
İstanbul Erkek Lisesindeki adı resmen HACI OSMAN AHMET.
150 öğrenci okumak için gemiyle İstanbul’dan Fransa’ya gidiyorlar. (Mart-1934)
Bordeaux’da Victor Hugo Lisesinde 5-6 ay lisan ve oryantasyon kursu görüyor, ardından Nancy Üniversitesi Matematik ve Fizik Enstitüsünde matematik ve astronomi öğrenimi görüyor.
Fransa’da Tıp yedi yıl, Hukuk Fakültesi dört yıl, diğerleri lisans düzeyindeki eğitim ise üç yıl.
Ben Fransa’da öğrenci iken (1970’li yıllar) lise dört yıldı, buna mukabil de üniversite üç yıldı.
Bölükbaşı üniversiteyi bitirdikten sonra yurda dönüyor, bir süre Kandilli Rasathanesi’nde meşhur Fatin Hoca’nın yanında asistanlık, Haydarpaşa Lisesi’nde ve Çamlıca Kız Lisesi’nde matematik öğretmenliği yapıyor.
’41-’44 arası Polatlı Topçu ve Füze okulunda matematik öğretmeni olarak subaylara ders veriyor.
Derken Fen Fakültesi’ne asistan alınacak, şartları uymasına rağmen Bölükbaşı yerine 7 göbek CHP’li birinin oğlunu asistan olarak işe alıyorlar.
Bunun üzerine istifa ediyor, Kırşehir Güzler Köyündeki
babasının çiftliğine dönüyor.
Babası Hacı Ağa da o sırada Boğazlıyan’a bağlı Fakılı tren istasyonunda kiremit-tuğla ve kereste satıyor. (1944-45) O da babasına yardım ediyor.
Belki morali de bozuk, ilk hanımından da boşanmış.
Aynı sırada Türkiye’de bir eğitim hamlesi var ve Fatin Hoca, Fuat Köprülü’ye: “Benim bir asistanım vardı, ağzı da iyi laf yapardı, sizin işinize yarar,” diyor.
Fuat Köprülü de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki Doktor Mehmet Altay Köymen’e söylüyor.
Köymen, Bölükbaşı’ya telgraf çekiyor, acele Ankara’ya çağırıyor.
BAYAR’DAN ÖVGÜ: BÖLÜKBAŞI DEĞİL ALAYBAŞISIN
Ankara’ya geldiğinde onu alıyorlar Celal Bayar’a götürüyorlar. Demokrat Parti kurulalı daha bir ay olmuş.
Vahit Özdemir: 1946 Şubat ayı. Celal Bayar, onu tartıyor-biçiyor ve: “Sen Bölükbaşın değil , Alaybaşısın” diyor. Böylece Bölükbaşı’yı parti müfettişi yapıyorlar. Teşkilatlanmada da bulunuyor, sağa sola gidiyor, kendisini kısa sürede ispatlıyor. O sene İnönü bakıyor olacak gibi değil, erken seçim kararı alıyor.
BÖLÜKBAŞI DP MİLLETVEKİLİ ADAYI
22 Temmuz 1946’da erken genel seçim var. Bölükbaşı Demokrat Parti’nin Yozgat adayı. O vakit partinin Kırşehir’de teşkilatı yok. Seçimde Yozgat’ta 90 bin oy almasına rağmen seçimi kaybediyor ya da kaybettiriliyor.
Açık oy, gizli tasnif hikâyelerini bilirsiniz. Bunun üzerine Bölükbaşı itiraz ediyor. Bu kez de İlçe Seçim Kurulu’na hakaretten dolayı Sorgun Cezaevi’ne atılıyor. Orada birkaç gün kalıyor, sonra kefaletle serbest kalıyor.
Cebeci’de coşkulu mitingde konuşuyor, kendisini iyice gösteriyor.
İNÖNÜ’YE; “TAÇSIZ KIZIL SULTAN” DEDİ
Vahit Özdemir:
Bölükbaşı, 1947 yılında Demokrat Parti’nin ilk kongresinde devrin Cumhurbaşkanı İnönü hakkında çok ağır bir konuşma yapıyor: “Taçsız ve tahtsız kızıl sultan,” diyor.
Bunun üzerine DP Genel Başkanı Celal Bayar; “Bizim bu deli partiyi kapattıracak!” diyor.
Endişesinde haklı da. Çünkü o zaman Anayasa Mahkemesi yok, bir sulh hukuk mahkemesi kararıyla partinin kapatılması mümkün.
Bölükbaşı Celal Bayar’ın yanında umduğunu bulamayınca 1947’de “muvazaa partisi” olduğu gerekçesiyle Demokrat Parti’den istifa ediyor.
20 Temmuz 1948’de Mareşal Fevzi Çakmak ve arkadaşlarıyla birlikte Millet Partisi’ni kuruyor. Şimdiki MHP’nin hukuki babası.
1949’da ise Millî Şef İnönü’ye suikast düzenleyeceği iddiasıyla hapse atılıyor, ancak iddianın iftira ve kumpas olduğu ortaya çıkmasıyla serbest kalıyor.
1950’de Millet Partisi’nden Kırşehir Milletvekili seçiliyor. Ama Parti ’53-‘54’te laikliğe aykırı davrandığı gerekçesiyle sulh mahkemesi kararıyla kapatılıyor.
1954’te bu sefer de Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) kuruluyor ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde Kırşehir’den beş vekilin beşini de kazanarak tulum çıkarıyor.
Bu duruma büyük tepki gösteren ve sinirlenen devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar verdiği talimatla Kırşehir’i ilçe yaptırıyor.
MENDERES’İN BAKANLIK TEKLİFİNİ NEDEN REDDETTİ?
Vahit Özdemir: Başbakan Menderes, 1955’te Bölükbaşı'ya: "Sayın Bölükbaşı, biz aynı kökenden yani DP'den geliyoruz ve milliyetçi bir görüşe sahibiz,” diyor. “Size Başbakan Yardımcılığı, İçişleri veya Dışişleri Bakanlığını vermeye hazırım. Ne dersiniz?" Bölükbaşı ise: "Sayın Menderes, Siz bu teklifi bana yapmamış olun Ben de duymamış olayım,” şeklinde cevap veriyor.
Diplomat kökenliyim ya; bu olayı bana anlatan rahmetli Bölükbaşı'ya saf saf: "Osman Amca Paris'e Büyükelçi olabilir miydin?" diye sormuştum.
O da: "Paris'e Büyükelçi olarak atanmam kavas (yani odacı) tayini kadar kolaydı," demişti.
“Niye olmadın öyleyse?”
“Sevgili Yeğenim Vahit o zaman da Osman Bölükbaşı olamazdım!” diye cevap verdi.
1957’de TBMM’de Kırşehir’in yeniden il olması görüşülürken Bölükbaşı Meclis’te söz alıyor. Daha sonra bu konuşma yüzünden Meclis’in manevi şahsiyetine hakaret ettiği gerekçesiyle, kürsü dokunulmazlığı bulunmasına rağmen hapse atılıyor.
TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmadan dolayı ceza alan ilk ve tek siyasetçinin Bölükbaşı olduğunu bilmem hatırlatmağa gerek var mı?
Ulucanlar Cezaevi’nin Hilton koğuşunda 165 gün kalıyor. O yıl yapılan genel seçimlerde tekrar milletvekili seçildiğinde gecikmeli olsa da tahliye ediliyor.
Mediha Bölükbaşı,
kızı Gül ve oğlu Deniz’le birlikte.
Ulucanlar Cezaevi’nde yatan eşi
CMP Genel Başkanı
ve o sırada Kırşehir Milletvekili
Osman Bölükbaşı’yı
ziyaret ediyor. (1957)
1958’de Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi birleşerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) adını alıyor.
ÇAKALLAR İLE ASLANLAR
‘60’lı yıllara geliyor Vahit Özdemir ve Bölükbaşı ile Menderes arasında tanık olduğu söz düellosunu anlatıyor şimdi.
MENDERES: “ÇAKAL” DEDİ
Vahit Özdemir: Şubat 1960’ta on beş tatili var. Adnan Menderes Kırşehir Mucur’u ve Hacıbektaş’ı ziyaret etti.
Kar yağmıştı. Belediyenin balkonundan konuşma yaptı: “Aziz Mucurlular! Sizi şu karda, şu kışta burada gördüğümü asla unutamam!” dedi.
Köylü kadınları ona “Atlas Menderes” diyorlardı. Saçının boya olduğunu söylüyorlardı. Kimisi “kınayla” boyadığını söyledi. Yazılı metinden okuyordu, bizim Bölükbaşı’ya çattı: “Şimdiye kadar bazı çakallar yüzünden Kırşehir’e, Mucur’a gereken desteği vermedik, veremedik. Hatamızı anladık. Bundan sonra Kırşehir’e, Mucur’a sahip çıkacağız!” gibi şeyler de söyledi.
BÖLÜKBAŞI’DAN YANIT: KIRŞEHİR’DE ASLAN YETİŞİR
Vahit Özdemir:
Bir hafta sonra Bölükbaşı geldi. Bizim Mucur’daki Cumhuriyet ilkokulunun karşısında bir kahvede, biz de gittik oraya, dedi ki:
“Kırşehir’de çakal yetişmez. Yetişse yetişse Aydın’da yetişir. Kırşehir’de aslan yetişir!”
Osman Bölükbaşı Konya Mitinginde, 1962 (Fotograf)
“16 YAŞINDA ÖĞRETMENDEN DAYAK YEDİK”
Vahit Özdemir: O zamanlar bu işler daha zevkliydi. Şimdiki gibi sıkı güvenlik tedbirleri yoktu. Düşünün kahvede, 30-40 kişi var yok. Aradan yol geçiyor, karşıda bizim okul. Kahvenin adı da “Rifat’ın Kahvesi”. Bizden büyük çocuklar çaktırmadan oraya gider gazoz içerlerdi.
Öğretmenlere şikâyet edenler olurdu. O dönemde öğretmenlerin baskısı kuvvetliydi. Öğrenciyi sille tokat döverlerdi. Mesela bir defasında lisede koridorda bir arkadaşla kendi aramızda konuşuyoruz, gülüyoruz. Çirkin bir bayan vardı, beden eğitimi öğretmeniydi. Sille tokat dövdü bizi. 16-17 yaşındayız, etrafta kızlar var, rezil olduk. Kimse olmasa aldırmayacağız. Suçumuz neydi? Hâlâ bilmiyorum. Şimdiki aklım olsa gider okul müdürüne dilekçe verirdim, savcılığa suç duyurusunda bulunurdum.
Buradan hareketle şunu da söylemeliyim.
Karma eğitimin çok iyiliği var. Her şeyden evvel kızlar, erkeklere mahcup olmamak için kendilerine bakıyorlar ve derslerine çalışıyorlar.
Erkekler de aynı şekilde. Sınıfın tamamı kız ya da erkek olsa bu derecesi sağlanamayabilir. Aşırı dincilerin zannettiği gibi karma eğitimde o zaman dahi bir sıkıntı yoktu. Zaten yapacak adam her yerde yapıyor. Hatta biz sınıfımızdaki kızları korur kollardık. Mesela bazen İmam Hatip okulunun öğrencileri çıkış saatinde bizim okulun önüne gelirlerdi, hepsi de erkek. Bundan rahatsızlık duyardık, neden geldiklerini sorgulardık.
BEHİYE AKSOY’A AŞK ŞİİRİ: GEÇELİM GÜZELİM GEL BU SEVDADAN
Osman Bölükbaşı aynı zamanda dönemin epey sansasyon yaratmış bir aşk hikâyesinin de kahramanı. Hikâyenin kadın kahramanı ise Behiye Aksoy.
Vahit Özdemir: 1962’de şimdiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin adı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi aynı zamanda üçüncü büyük parti, genel başkanı da Bölükbaşı.
Ağzı iyi laf yapıyor, muhalefeti ortalığı sarsıyor.
Demokrasi ve hürriyet için hapise dahi girmiş - çıkmış. O yıllarda çok popüler yani.
Bölükbaşı’nın anlatımına göre Aksoy önce, “Sizinle tanışmak istiyorum,” diye not gönderiyor. O da “bizim gibi siyasetçilerin sizlerle tanışması sıkıntı yaratır,” diye karşılık veriyor, pek sıcak bakmıyor. Ama belli ki iş devam ediyor. Bu arada Bölükbaşı’nın “Geçelim güzelim gel bu sevdadan” diye bir şiiri var. “Fransa’da öğrenciyken yazdım,” diyor ama değil.
Behiye Aksoy için yazmış, o da şiiri alıyor, Muzaffer İlkar’a veriyor, besteletiyor.
Siyasetçi olduğunuz zaman etrafınızda bir sürü adam türüyor. Legal, illegal iş yapanlar. Paraları var, amaçları Bölükbaşı ile yan yana görünmek. Bunlar bir gece onu alıp Gençlik Parkı’nda gazinoya götürüyorlar. En önde oturuyorlar, masa donatılmış, baş köşede Bölükbaşı. Sahneye Behiye Aksoy çıkıyor, malum şarkıyı okuyor, büyük alkış alıyor. Besteci Muzaffer İlkar, o biliniyor. Güfte kimin diye soruyorlar. Önce söylemiyor Aksoy ama ısrar artınca Bölükbaşı’nın adını veriyor. E, Bölükbaşı da orada. Büyük kıyamet kopuyor.
Bkz. Osman Bölükbaşı- Behiye Aksoy aşkı.
NOT: Editör Özlem Pekcan’ın kaleme aldığı ÇARIKLI DİPLOMAT VAHİT ÖZDEMİR kitabından alıntıdır.
NEREDEN NEREYE?
Vahit Özdemir
(E) Diplomat
02 Mart 2925