Tarihin tozlu raflarında unutulmaya terk edilen bazı zaferler vardır ki, onların hatırlanmaması tesadüf değil, bilinçli bir tercihtir. Kut’ül Amare Zaferi, işte tam da bu türden bir zaferdir. 29 Nisan 1916’da Osmanlı ordusunun İngilizlere karşı kazandığı bu büyük zafer, bir zamanlar bayram havasında kutlanırken, bugün birçok insanın hafızasında dahi yer bulamamaktadır. Neden mi? Çünkü bu zaferin ağırlığı, yalnızca askerî değil, aynı zamanda siyasi anlamlar taşır.
Kut’ül Amare, I. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu cephesinde geçen en büyük muharebelerden biridir. Osmanlı ordusu, Halil Paşa komutasında İngilizlerin Irak’taki ilerleyişini durdurmuş ve General Townshend’in ordusunu Kut kasabasında kuşatarak tam 13.309 İngiliz askerini esir almıştır. Bu, İngiltere’nin tarihindeki en ağır mağlubiyetlerden biri olarak kayıtlara geçmiştir. İngilizler, bu hezimetin ardından yıllarca bu muharebeyi anmak bir yana, konuşmaktan dahi kaçınmıştır.
Zafer sonrası Halil Paşa, orduya şu emri vermiştir:
“Kut bayramını her sene ordu içinde büyük sevinç ve şükranlarla kutlayınız.”
Ve bu emir doğrultusunda yıllar boyunca bu büyük başarı bir zafer bayramı olarak anılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu gelenek devam ettirilmiş, 1920’ler ve 1930’larda da devlet nezdinde bu zaferin kutlamalarına yer verilmiştir.
Ancak 1952 yılına geldiğimizde, Türkiye’nin rotası değişmeye başlamıştı. NATO’ya girilmesiyle birlikte Türkiye, Batı ekseninde pozisyon almış ve özellikle İngiltere ile olan geçmişe dair bazı “rahatsız edici” hatıralar rafa kaldırılmıştı. Kut’ül Amare Zaferi de bu “uygunsuz hatıralar”dan biri sayıldı. İngiltere’nin mağlup olduğu bu zaferin kutlanması, yeni dış politika anlayışına aykırı bulundu. Ve sessizce, bir daha kutlanmamak üzere takvimlerden silindi.
Bu karar sadece bir zaferin unutulması anlamına gelmedi. Aynı zamanda milletin hafızasında yer alan direniş ruhunun da bastırılması anlamına geliyordu. Çünkü Kut’ül Amare, Çanakkale’den sonra Osmanlı’nın kazandığı en büyük askerî zaferlerden biriydi. Ve bu zafer, milletin moralini yükselten, özgüvenini besleyen tarihi bir dönüm noktasıydı.
Ne yazık ki, bugün tarih kitaplarında bu zafer ancak birkaç paragrafla geçiştiriliyor. Oysa Kut’ül Amare, bir milletin sömürgeci güçlere karşı dimdik duruşunun, inancının ve askeri zekâsının bir göstergesidir. Unutulması değil, her yıl bir bayram gibi anılması gereken bir onur vesikasıdır.
Tarihi sadece zaferlerle değil, zaferlerin unutturulmasıyla da yazılır. Ve biz, bu toprakların çocukları olarak; unutturulanı hatırlamak, bastırılanı yeniden yaşatmak zorundayız. Çünkü eğer biz geçmişimizin zaferlerini unutursak, geleceğimizin umutlarını da yitiririz.
Kut’ül Amare yalnızca bir savaş değil, milletin iradesinin, vatan sevgisinin ve bağımsızlık ruhunun adıdır. Bu zaferin yeniden hatırlanması, milletin kendine olan inancının tazelenmesi demektir. Çünkü bir millet geçmişini ne kadar diri tutarsa, geleceğini de o kadar sağlam inşa eder.
“Zafer unutulursa, irade zayıflar; unutturulan tarih, milletin hafızasından silinen gücüdür.”
N. KACAN
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar