Hocam mı dediniz?
Yoksa “Doçent Dalkavuk” mu demeliydik?
Yüksek lisansta hocasına çay taşıyan,
doktorada makam arabasına kapı açan,
profesörlük yolunda her türlü “yere eğilen” adamdan mı bahsediyoruz?
Bir gün başını ört, diğer gün aç,
bir gün sağcı, diğer gün solcu ol…
Ama hep güçlü kimse onun gölgesinde dur.
Sonra da gel “bilim” anlat.
Hadi oradan.

Akademik Başarı mı, Kariyer Şov mu?
Bazıları doçent olmadan önce
asistanlıkta yalamadık taban bırakmadı.
Kimin hangi hocaya hangi ödüllerle yaklaştığını
herkes biliyor.
Ama unvan gelince
“ahlak, ilke, bilim” diye aforizmalar yağdırmaya başlıyorlar.
Sanki Einstein'ın torunu olmuş gibi
kürsüde racon kesiyorlar.
Etiketle Gelen Saygınlık, Saygı Değildir
Bir ünvan aldın diye geçmiş temizlenmez.
Kendine ait hiçbir fikrin yok,
ama sunumun 40 slayt.
Hırsla değil, yalakalıkla geldiğin kürsüde
şimdi özgüven kasıyorsun.
Oysa o unvan, senin omzunda eğreti duruyor.
Çünkü bilgin değil,
bağlantıların sayesinde oradasın.
Sahte Hocalık, Gerçek Yüzsüzlük
Bazıları önce başını kapatır, muhafazakâr görünür.
Gerekirse dini kullanır.
Yetmezse açılıp “özgür kadın” olur.
Ama tek bir çizgisi yoktur.
Ne düşünce sabit, ne duruş.
Sadece ortamın nabzına göre şekil alır.
Yani akademisyen değil, bukalemun.
Dürüstlük Size Ağır Gelir, Çünkü Geçmediğiniz Yoldan Konuşuyorsunuz
Şimdi kalkıp bizlere ahlaktan, erdemden bahsediyorsunuz.
Ama siz ahlakı fırsat, erdemi pazarlık aracı yaptınız.
Siz en çok sustuğunuz konularda
en yüksek sesle konuşuyorsunuz.
Çünkü gerçek olanı bilenler,
sizin hangi sandalyeye oturduğunuzu da biliyor.
Unvan insanı yüceltmez.
Ama karakteri olmayanı
daha görünür hale getirir.
Siz ne kadar süslü etiketler takarsanız takın,
geçmişinizin lekesi o kartvizitte silinmez.
Kendinize akademisyen değil,tiyatro oyuncusu deyin.
Çünkü oynadığınız bu rol,gerçeklerden çok daha yıpratıcı.