Eskiden utanmak vardı…
Bir yanlış yaptığında başını öne eğmek, gözlerini kaçırmak, susmak…
Şimdi öyle mi?
Yanlışı yapan bağırıyor, suçlu parmak sallıyor, yüzsüz ekranlara çıkıp ders veriyor.
Sanki bu ülkenin adli sicilinden önce, ahlaki sicili bozuldu.
Utanması gerekenler en önde, en yüksekten konuşuyor.
Çünkü artık utanmak zayıflık sayılıyor.
Ve bu yüzden “utanma” hissi, sessizce nüfus kütüğünden silindi.
Arsızlığın Altın Çağı
Bugün biri yalan söylüyor, 5 dakika sonra başka yalanla onu düzeltiyor.
Ve herkes bunu izliyor.
Eskiden “ayıp olur” diyenler vardı, şimdi “gündem olur” diyenler var.
Ne kadar çok utanmazlık yaparsan, o kadar çok konuşuluyorsun.
Bir dönemin ayıpları, şimdinin içerik stratejisi oldu.
Kameralar karşısında ifşa edilen yolsuzluklar, çalıntılar, skandallar…
Peki ne oluyor sonra?
Hiçbir şey.
Çünkü artık ayıplar değil, trendler konuşuluyor.
Yüzsüzlük Teşhir Edilmiyor, Takdir Ediliyor
Bir adam çıkıp “yapmadım” diyor.
Ertesi gün görüntüler çıkıyor.
Yüzü kızarmıyor, tersine savunmaya geçiyor: “O dönemin şartları öyleydi.”
Ne şartı kardeşim?
Hırsızlık evrensel bir ayıptır.
İnsan utanmasa bile, biraz sıkılır.
Ama onlar sıkılmak yerine gülümsüyor.
Çünkü artık utanmazlık bir savunma şekli değil, bir strateji.
Öğrencisine Kopya Veren Hoca, Evine Hırsız Gibi Giren Memur
Utanmazlık sadece büyüklerde değil.
Sisteme yerleşmiş, aşağıya sızmış.
Üniversitede torpil isteyen öğrenci, mezun olunca liyakati küçümsüyor.
İhaleye fesat karıştıran yönetici, gece yardım kolisi dağıtırken fotoğraf çektiriyor.
İnsanlar maskeyle dolaşmıyor;
Maskenin kendisi olmuşlar.
Vicdan Hangi Mahallede Kayboldu?
Kimse kimseye “ayıp ediyorsun” diyemiyor artık.
Çünkü “ayıp” kelimesi demode oldu.
Yeni nesil için ayıp, sadece “rating”dir.
Utanmazlıkla şöhret bulanlar, rol model oldu.
Eskiden “yüzüne tükürsem yağmur sanır” denirdi.
Şimdi tükürsen, “duygulandım” deyip içeri duyar kasıyorlar.
İç yüzü kararmışların dış yüzü parlatılıyor.
Bu Toplum Ne Zaman Yüzsüzlüğe Alıştı?
Biz ne zaman “utanması gereken” değil de “utanma duygusu” olan insanı dışladık?
Ne zaman “arsız” olan daha sevimli, daha başarılı gösterildi?
Ne zaman “güzel konuşan” kötülere, “sessiz kalan” iyilerden daha çok inandık?
Cevap basit:
Utanma duygusunu marjinalleştirdik.
Vicdanı olanı zayıf sandık.
Yüzü kızaranı susturduk.
Böyle böyle “utanmak”, bu topraklardan göç etti.

Bugün utanmayanlar kazanıyor gibi görünebilir.
Ama yarın çocuklarımızın yüzüne ne diyeceğiz?
“Yalan söylersen daha hızlı yükselirsin mi?”
“Utanmazsan daha çok alkış alırsın mı?”
Eğer bu rezil döngüyü kıramazsak,
yarın kendi çocuklarımızdan utanmak zorunda kalacağız.
Ama iş işten geçmiş olacak.
Çünkü o gün geldiğinde artık utanmak…
resmen ölmüş olacak.