30.06.2024 tarihi gece saat 21 sularında Kayseri ilimiz, Danişmendgazi mahallesinde Suriyeli mülteci küçük yaşta kız çocuğuna taciz ve tecavüz etti.  Olayı duyan mahalleliler sokağa dökülerek o mülteci denen insalıktan yoksunu linç etmek istedi. Polisler zanlıyı tutuklayıp çocuğu koruma altına aldılar, ama halkın yıllardır içlerinde zihniyeti  pis,  kültürden yoksun,  her türlü cinayet vakalarına karışan mülteci sığıntılarına karşı birikmiş kin ve öfkesi,  kıvılcım koca ateşi tutuşturur   gibi patlak verdi. Öfke patlaması yaşayan ve sabır kasesi taşan halkın gazabı  bir anda diğer mahallelere sıçradı, bir ordu polis bile halkın karşısını alamadı, canı uzun süredir sığınmacı kalabalığına sıkılan ahali içinde ne kadar öfke, itiraz birikmişse  mültecilerin ev, iş yeri, araçlarını yakıp yıkmakla bir anda “acil” kodu ile ülke gündemi yarattılar. 

Büyüdükçe alevlenen öfkeli halk kalabalığının diğer mahallelere yayılması ve halkın “sığınmacılar gitsin” şiarları dinmedikçe olay yerine devlet yetkilileri, siyasi liderler yetişerek halkı sakinleştirmeye çabaladı, fakat sosyal medyadan gördüğünüz üzere mülteci sorunlarından canı boğazına yığılan halk giderek daha da agresifleşti. Millet vekili Aşkın Genç konuşurken arkadan öfkesi tavan yapan kız evladı babaları – “yeter artık, bıktık, ne zaman göndereceksiniz bunları” diye babalık duygusunun oluşturduğu güvenlik endişesi ile  isyan ediyordu.

Emniyet Genel Müdürümüz Atanur Aydın :” Gereken her türlü gerekli  işlemi yaparak bu mülteciyi  ve ailesini sınır dışı edeceğiz, size bunun sözünü veriyorum,  bir hafta sonra  bu mahalleye gelip olayla ilgili neler yaptığımızı anlatacağım. Tepkinizi gösterdiniz, sizi anladık, mesajınızı aldık” diyerek güven verdi, halkı sakinleştirmek istedi, fakat uzun süredir mülteci vakaları ile ülkemizin kültürel, sosyal yaşam kalitesi bozulduğu için insanlar sakinleşemedi. Devlet yetkililerinin :” Yetkililer gerekeni yapacak” sözlerine güvenmek isterdik, lakin şahsen benim aklıma toplu tecavüze uğradıktan sonra o mağdur çocuğu duruşmaya çıkarmak yetmezmiş gibi, hakimin “ etek boyun ne kadardı” diye iğrenç soru sorarak adalete olan güvenimizi sarstığı aklıma geldi, ya da tecavüze uğrayan başka bir çocuk için yine bir hakimin “çocuğun rızası vardı” diye şahsen bana göre çok uğursuz ve adalete zıt açıklaması ile adli yargı terimi olan “iyi hal indirimi” gibi  uğursuz ve adalete hiç yakışmayan haksız kararları aklıma geldi. Ve halkın  bilinçaltında  benim hatırladığım gibi, böyle aciz ve miskin kararların  yargı mercileri tarafından verildiği gerçeği yatıyor.  Ayrıca,  halka duyuru yapan yetkililerin “Suriyeli şahıs Suriyeli çocuğa tacizde bulunmuş, çocuğu koruma altına aldık, sağlık durumu iyi görünüyor” –demelerine katılmıyorum. Çocuk Türk olmuş mülteci olmuş ne fark eder, sorun şu ki, bu mülteci bozuntuları çocuklara dahi pis gözle baka biliyor ve en ağır cinayeti işleye biliyor, özetle çocuğa şehvetle yaklaşan kimse insan olamaz! Madem insan değiller, ülkemizde barınmasınlar, verin cephede çatışmanın önüne bari bir işe yarasınlar. Dahası, tecavüze uğrayan 6 yaşlı bir çocuğun sağlık durumu nasıl iyidir, buna da inanmıyorum. Yani, bu olay bir şeref, haysiyet konusudur, geleceği karartılan çocukların tarafından baksak mı bir az da.

 Kayseri Valisi Gökmen Çiçek giderek genişleyene ve daha vahim duruma dönüşen halk galeyanını sakinleştirmek için halka seslenirken halkın Valimize dahi tepki vererek  temkinli olamayışına açığı şaşırdım. Kayseri halkı Gökmen Beyi çok seviyor. Kimi dinlemese Valimiz dinler, gel gör ki, taşan son damla bardağı öyle düşürmüş ki,  halk somut sonuç talep ediyor ve acilen.

Umarım bundan sonra “Suriyeliler kardeşimizdir” ibaresini asla bir daha devlet yetkilileri kullanmazlar. Daha fazla halkın akıl sağlığı ile oynamaya gerek var mı?  Dün gece sokaklar yangın yerine döndü, devlete de zarar değdi, izne ayrılan polisler acilen göreve geri dönmek zorunda kaldı, belki ailesi ile yola çıkmış tatile gidiyordu. 

Olayın en tehlikeli tarafı  yıllardır açık ara farkla Ak partiye oy veren vatandaş kütlesinin “Erdoğan istifa” şiarları oldu.  3. Dünya Savaşı çanları seslenirken böyle bir olayın patlak vermesi devletimiz adına endişe verici bir gelişmedir.  Seçimlere kadar “mültecileri göndereceğiz” diye halkı umutlandırıp, seçimlerden sonra “Suriyeliler kardeşimizdir, onları ülkemizde misafir etmeye devam edeceğiz” söylemleri dün gece bilançosunu verdi.

Sosyal medyalardan halka “Lütfen sakin olun, bu İsrail eli ile oynanan oyundur, oyuna gelmeyelim” diyenlere bağıra –bağıra sesleniyorum:

Kaç gündür ülkemizin dört bir yanında tarlalarımız, ormanlarımız cayır cayır yanıyor, İsrailin eli oradadır, topraklarımızı göz bebeğimiz gibi korumalıyız, yarın açlıktan bir birimizi yemeden doğamıza sahip çıkalım” diyesim var. 

Mülteci sorunu aynı zamanda yarınlarımız için demografik yok oluş sorunudur! Türk cumhuriyeti iken Türk azınlık durumuna düşeceğiz bu gidişle. Bu “şehvetine düşkün, pis zihniyete sahip “kardeşlerinizi” göndermekle” çoluk –çocuğumuzun gelecek huzurlu, refah hayatı hakkında ciddi –ciddi düşünüp karar vermeliyiz bence.

Vatandaşlar gece sabaha kadar mültecilere ait ne kadar araç, iş yeri varsa ezip, yaktılar. Bu onu gösteriyor ki, halk artık acil ve tutarlı kararlar talep ediyor,  ülkemize “savaş mağduru” adı altında  ne kadar  potansiyel cani, katil,  terörist var dört bir tarafta yerleşmiş, adliyeler mülteci vukuatları ile sürekli yoğun ve kalabalık. Bundan sonra en ufak bir olayda tahmin edersiniz ki, ülke içinde karşısı alınamaz çatışmalar baş kaldırır.  Benim gibi kız evladı olan anne ve babaların Emniyet Genel Müdürümüze yalvarırcasına “bunları gönderin”  tepkilerini izledikçe  bu ülkenin huzuru için çabalayan devlet yetkililerimizin köklü sonuçlarla halkın yüzünü güldüreceklerine inanıyorum.

Vüsale  ALİ

Kayseri