VESATETÇİLİĞE SOYUNANLAR
Elif Lale Kırcaoğlu
Ak Parti öncesinde vesayet odakları vardı. Asker, bir kısım STK'lar, TÜSİAD ve bazı medya mensupları oligarşik düzeni ayakta tutmak için, kendilerince marjinal bir örgüt uydururlar, sonra da onu yok etmek için mücadele ederlerdi. Çoğu zaman vesayetin odağında irtica, yani İslam ve mütedeyin insanlar olurdu. Rahmetli Necmettin Erbakan, en büyük 28 Şubat mağdurudur. Partisi seçimlerde birinci olduğu halde, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurma görevi başka partilere verilmiştir. Ancak diğer partiler de hükümeti kuramamış, sonra Erbakan, Tansu Çiller'in partisi ile Refahyol koalisyon hükümetini kurmuştur. Ancak bu duruma dair rızası olmayan askerler, postmodern darbe diye adlandırılan 28 Şubat süreci ile Erbakan'ı iktidardan uzaklaştırdılar. Bin yıl sürecek dedikleri 28 Şubatın, 2002'de kurulan AK Parti ile nefes borusu kesilmiştir.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tam bir söz ustası. Hitabeti ve özgüveni zaten tartışmasız. Kendisini 1990'dan beri tanıyor ve takip ediyorum. Gençliğinde daha celalli konuşur, haksızlığa asla tahammül etmezdi. Recep Tayyip Erdoğan, çekirdekten yetişme şoför gibidir. Siyasetin tüm birimlerinde görev almış, aldığı görevleri de layıkıyla yerine getirmiştir. Siyasette ehliyet, liyakat ve temsil kabiliyetini sürekli gündeme getirir, adaletsizlik ve hukuksuzluğun karşısında durulması gerektiğini söylerdi. Hepimizin bildigi gibi Erdoğan. 2000'li yıllar öncesinde çok çile çekti, Büyükşehir Belediye Başkanı iken görevden azledildi ve zindana atıldı. Atıldığı zindan ona iktidarın kapılarını araladı . Kurduğu AK Parti'ye genel başkan seçilen Erdoğan, siyasi yasaklı olması sebebiyle 2002'de iktidara gelmesine rağmen milletvekili seçilemedi. Yine de parti üzerindeki gücü ve Avrupa'yı adımlaması, ona beklediği fırsatı verecekti. CHP'li Baykal'ın da destek vermesiyle Siirt'te yapılan bir ara seçimde milletvekili seçilen Recep Tayyip Erdoğan, partinin başına geçti ve Başbakan oldu. İlk om yıllık döneminde, Fetö'nün ordu, bürokrasi ve devlet kurumlarında güçlü olmasına rağmen yinede çok büyük başarılara imza attı. Özellikle demokrasi, özgürlük hukuk ve adalet konularına çok önem veren AK Parti, zaten iktidara gelirken de yolsuzluk yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğini vaat etmişti. İlk 15 yıl bu vaatlerinde durdu. Uzun süren iktidar bazen yorucu olabiliyor. AK parti de bundan nasibini kısmen de olsa aldı. Savunma sanayi, sağlık, ulaşım ve dış politikada çok başarılı olan AK Parti, ne yazık ki ekonominin kötü gidişatını ve pahalılığı henüz önleyemedi. Şu anda orta direk denilebilecek sınıf dahi bu durumdan etkileniyor. Bizat kendim biliyorum ki AK Parti hükumeti deprem bölgesine çok büyük paralar harcıyor ve zaten hiçbir depremzedeyi de şu ana kadar mağdur etmedi. Zaten onbir ili etkileyen bir felaketin altından kalkabilmek öyle her ülkenin harcı değildir. Lakin Erdoğan kalkmasını bildi ve depremzeds vatandaşın neredeyse yarısını kalıcı konutlara yerleştirmeyi başardı. Öyle umut ediyoruz ki bu yılın sonuna kadar da deprem bölgesindeki tüm konutlar tamamlanacaktır. Bu alanda da çok başarılı olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.
Devam edelim...
AK Partinin yapmış olduğu 8 kongrede Erdoğan yine rakiplerini ters yüz edecek, muhalifleri şaşırtacak kavramlara başvurdu. Zaten Erdoğan'ın lügati ve belagati oldukça zengindir. "Kayıt dışı siyaset' kavramı da bunlardan birisi. Gerçi bu sözü meclis başkanı olduğu dönemlerde ilk olarak Cemil Çiçek söylemişti. Söylediklerini dün gibi hatırlıyorum, kısaca şunlardı: "Siyasetin bir görünen aktörleri var, envanterde, tabloda, çizelgede, skalada görülen kayıt içindeki siyaset. Bunlar siyasi partilerdir, bizleriz. Ama bir de kayıt içindeki siyasetçilere etki eden, yön veren, pazarlık yapan, kavga yapan, yeri geldiğinde pek çok çekişmelere sebebiyet veren. Ve bu ülkede siyasetin bir gerçeği olarak, ama kayıt dışındaki gerçeği olarak önemli aktörler grubu var. Bunlar bazen sosyolojik gruplardır, bazen sermaye gruplarıdır, bazen medya gruplarıdır. "
Cumhurbaşkanı Erdoğan kongre konuşmasında yine TÜSİAD’a yüklendi, TÜSİAD’ı “kayıt dışı siyaset” yapmakla suçladı ve “kayıt dışı siyaset” yapma döneminin kapandığını söyledi. Bilindiği üzere TÜSİAD, bir yabancı sermaye kuruluşudur. Hatta geçmiş sicili çok da temiz değildir diyebiliriz. Eski Türkiye'de devlet kurup devlet yıkan bu sektör, pijama ile başbakan denetlerdi. Erdoğan'ın millet desteği karşısında 22 yıldır konuşmayan TÜSİAD, yeniden hortladı. Üzerine vazife olmayan işlere karışmaya başladı. Eski Türkiye'de asker de böyleydi. Siyaseti dizayn etmeye kalkışır, uslanmayanı darbe ile indirirdi. O günler geride kaldı derken, şimdinin vesayeti TÜSİAD oldu.
Bir bakalım söylediklerine..
TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras’ın sözleri şöyle:
“Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı nedenle tutuklanıyor. Bir çok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediyesi hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor. Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor. Suç vardır, yoktur diyemeyiz. Ama arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını, güveni sarstığını söyleyebiliriz. Tutukluğun istisna değil kural haline gelmesi gibi kangrenleşmiş bir sorunun kanunlar değişse de çözülmediğini görüyoruz"
Elbette AK Parti eleştirilebilir. Lakin muhtara verir gibi siyaset mühendisliğine soyunmak, doğrusu TÜSİAD'a yakışmadı. Yine de benim kişisel kanaatim, TÜSİAD yetkilisinin gözaltına alınarak soruşturma başlatılması değil.
İnsanlar şiddete ve silaha başvurmadıkları müddetçe, sadece fikirlerinden ve düşüncelerinden dolayı hapsedilememeli.
Yani yargının tamamen bağımsız olması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü;
Devletin dini adalettir.
AK Parti yeniden bir kez daha genelde ve yerelde başarılı olmak istiyorsa, öncelikli olarak adalet ve hukuktan ayrılmamalı.
Gerisi kolay.
Zaten CHP gibi bir partiden muhalefet olmaz.