Azerbaycan Zaqatala'da (Zakatala), sabahtan para çekmiş olduğum bankamatikten öğle sırası da para çekmeye çalışmama rağmen bir türlü başaramadım. 
Yardımcı olması için sağıma soluma bakarken oradan geçen bir genci gözüme kestirip, durumu anlatıp yardım istedim.
Genç acil bir yere gitmesi gerektiğini söylese de yardım etmekten geri durmayıp yanıma gelse de o da para çekmeyi başaramayınca“Hadi bankaya girip bankanın içinden halledelim” dedi.

O önde ben arkada bankaya girdik. 
Girer girmez, bankadaki post bıyıklı memura doğru bakıp ismini söyleyerek “post cihazını al odama gel” diyerek emir verir tarzda seslendi.

O önde ben arkasından giderken, Makam odası olduğu daha girişinden belli olan odanın kapısının dibinde bir bayana rastladık; ona da iki çay getirmesini söyledi.

Odaya girdik oturduk; odaya girmemizden kısa süre sonra pos bıyıklı memur elinde makinayla odaya girip kartımı istedi; o benim para çekme işlemiyle uğraşırken biz bayanın da getirdiği çay gibi sıcak muhabbetimize başladık.

Birkaç sene önce İstanbul Marmara Üniversitesi'nden mezun olmuş; fakülte biter bitmez de Azerbaycan’da göreve başlamış; Türkiye’den geldiğimi ögrenince Türkiye’ye minnet duygusundan olsa gerek, gideceğim yere sonra da giderim diyerek  bana yardım etmememizlik edememiş”
Ve;
Ve bankanın müdürüymüş!
Anlık yaşadığım birden kendiliğinden  gelişen olayların havasından olsa gerek oturduğum koltuğa bir kuruluşum vardı ki sanki müdür o değil benim!

Uzun bir muhabbetten sonra, ayrılırken bana kartını verip “gene gel konağım ol, saat kaç olursa olsun, bir sıkıntın olduğunda ara” diye de sıkı sıkı tembihledi!
Her gördüğü Türkiye'den gelene aynı yardımseverlik ve misafirliği yaptığına inandığım bu sıcak hatta evin tek oğlan çocuğu olarak büyütüldüğünden   şımarıklık katsayısı yüksek olan ruhumun bu katsayısı iyice arttırarak tavan yaptıran bu ortamdan ayrılırken; bana hissettirdiği Türkiye'ye sarılır gibi bana sarıldığı hissini dün gibi hatırlarım.

Alın size beş sene öncesinin yabancı öğrencisi!

Peki, o zamanlar öyleydi şimdi öyle değil diyenler varsa;
Son gittiğimde, Türkiye'de okuyan öğrencilere ve ailelere tarafından kaç defa konak olduğumu, oradaki saatlerce süren samimiyeti, özel misafirlere ikram edilen Karabağ pilavını, ceviz mürebbesini özenle hazırlanan burada öyle bir ballandıra ballandıra anlatsam değil makale, koskoca kitap yetmez!

Kaldı ki son gittiğimde de o ülkenin değil başka bir ülkenin öğrencisi dolayısıyla da bazılarının düşünmeden dillendirdiĝinin ters mantığıyla ben de bir yabancı öğrenciydim.

Buraya kadar ki kısmı; Suriye mültecilere karşı kafayla Türk Milliyetçisi geçinen yabancı olmayan soydaşlarımızı bile yabancı potasında erittiğini düşünemeyenlere gelsin!

Gelin olayın ekonomik tarafına;
Türkiye’de okuyan öğrencilerden üniversiteler; Türk Devletlerinden gelen  öğrenci de yabancı statüsünde olduğundan (Bakın Türkiyeli demiyorum)Türkiyeli öğrencilere göre çok fazla eğitim parası alıyor. (İnanmayan araştırsın)
Bu anlamda devlet üniversiteleri de dahil olmak üzere üniversiteler kazanıyor. O üniversitelerde çalışanlar para kazanıyor.

Gelen öğrenci, kiraya, yiyeceğe içeceğe ulaşıma para harcamıyor mu; yaptığı harcamalarla o bölgeyi esnafı kalkındırmıyor mu? Harcadıklarının hepsinin vergisini Türkiye Cumhuriyeti’ne vermiyor mu?

Niye, birkaç aylığına turistler ülkemize gelsin diye milyarlarca lira reklam veririz; döviz bıraksın, kısaca bize para kazandırsınlar diye değil mi?
O kadar yan iş kolu turizmden kazanır ki; kısaca turizme bacasız fabrika adını vermişizdir.
Sadece bu mantıkla bile alın size yıllarca kalıp para kazandıran turist!

Aynı zamanda; o bölgeyi kalkındırmak diye Türkiye’nin en ücra köşelerine üniversiteler açtığımızı da hatırlatırım.
Bu ekonomik mantıkla; 
Başka ülkelerden yabancı öğrenciler gelsin diye fuarlar düzenlenip, o fuarlardaki standartlarda öğrencilere bilgiler verilerek reklamlar yapılır. 
Hatta o ülke yabancı öğrenciler için barınma kolaylıkları sağlar; hatta hatta başarılı öğrencilere para bile verir. Bizim ülkemizden de belki de yakınımız da olan başka ülkenin cazibesinden kaynaklı yabancı öğrencisi statüsünde yabancı ülkelerde okuyan öğrenciler var.

Ters mantıkla onlarda o ülke vatandaşı olmadıklarından; bulundukları ülkeye göre yabancı öğrenci değil mi?

Şimdi, olayın psikolojik tarafını sorayım:
Peki T.C Vatandaşı olan yakınımıza bizim yaptığımız gibi ayrıştırma yapılsa hoşunuza gider miydi?

Türkiye'de şu an AÖF'de okuyanlar dahil bir milyondan fazla öğrenci var. Bu sayı ile de Dünya'da 10.; Avrupa'da 5. Sırada 
Peki, Dünya’da ilk 10'da olan Koskoca Türkiye salak mı?
Peki Türkiye'nin önünde olan ilk 9 ülke salak mı?

Peki İngiltere, ABD ve diğer ülkeler salak mı yabancı öğrenciyi özendiriyor.
ABD, İngiltere salak mı?

Bu devletlerin aklı, “yabancı öğrenci” deyip kestirip atanlar kadar çalışmıyor mu?

Gelelim ekonomiye katkı payına:

İngiltere'nin yabancı öğrencilerden kazandığı elli milyar dolardan fazla.
Ya bizimki?
Sadece sadece üç milyar dolar.

Bu anlatiklarim ise olayın genelde ekonomik kısmı.

Biraz da siyaset ve lobi mantığıyla konuyu irdelersek?

Atatürk, 23 Nisan 1920'de çocuk bayramını niye sadece Türk çocuklarına değil de, Dünya çocuklarına armağan etmesinin mantığı; Türkiye'ye kısa süreli de olsa gelen çocukların hoş duygularla ayrılıp gittiğinde bulunduğu ülkede Türkiye lehine lobi ve propaganda yapması değil mi?

Azerbaycan’daki son savaşta savaşa komuta eden üst düzey generallerin Türkiye’deki harp okullarından mezun olduğunu biliyor muydunuz?

Pakistan ve Türk Cumhuriyetlerindeki üst düzey subay, bürokratların hatta hatta bakanların Türkiye’den mezun olduğunu; gerek siyasi, gerek ekonomik karşılaşılan problemlere gönüllü olarak müdahale ederek Türkiye ve Türkiyeli lehine birçok problemleri kolayca çözdüğünü; böylece siyasal, parasal, vakit, kayıplarımızı önlediĝini biliyor muydunuz?

Bu bedava yapılanlar icin; 
Yabancı ülkelerin ve Türkiye’nin lobi şirketlerine kaç milyar dolar para akıttığın hiç hesap ettiniz mi?
Alın size onlarca yıl kullanabileceğin kapı gibi sağlam koskocaman lobi ordusu!

Bazıları ise Türkiye’de yaşanan bazı münferit saldırı ve suç olaylarıyla olayı ajitasyona döküyorlar.

Diyelim ki, bazıları suç işliyor:

Ülkenin kanunları var verirsin cezasını!
Hem suç işleyen sadece yabancı öğrenci mi; benim de elimde olan örneklerini tak tak sunabileceğim anası babası Türk kaç tane suç işlemiş Türk öğrenci var. Onlara ne diyeceğiz; yabancı desek değil, yerli desek biz yabancıya karşıyız o yüzden konunun at gozlüĝu bakiş acısıyla yabancıya suçu yapıştırırız eee ne diyeceğiz o zaman yerli-yabancı ögrenci mi?

Hem kardeşim suçlunun yerlisi yabancısı olmaz; suçlu suçludur; katil katildir!

Ben şunu çok merak ediyorum:
İllede suçu esas alacaksak:
Bir yabancı ögrenci suç işliyor diyerek bu bir öğrencinin işlemiş olduğu suçu yabancı ögrencilerin tamamına maledip bütün yabancı öğrencileri suçladık diyelim; 
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bin öğrenci suç işlediği zaman ne yapacağız?
Hadi cevap versinler!

Örneklendirilecek daha o kadar konu maddesi ve bu maddelerin açıklamalarını yazarım ki sayfalara sığmaz.

Hazır potansiyel mülteci sorunundan nemalanıp; bu nemayı düşüncesiz saplantılı düşüncelere bulayıp toptancılık mantığıyla çıkarırlar yapıp; bu çıkarınlarıj iki adım ötesi anlamını düşünmeden  yabancı öğrenci adlandırmasıyla işin kolayına kaçan sığ bakış açısı sahiplerine ve bu çıkarımların sonucu olan algılardan  etkilenenlere az çok cevap olduğuna inanarak makaleme son veriyorum!

Sağlık, huzur, saygıyla kalın!