Resmî dîni İslâm olan ve nüfusun %89,5'i Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz..
Nedir İslâm?
Ya da Müslümanlık?
İSLÂM= Teslimiyet.
Aynı zamanda kökündeki "selm" ile selamet, esenlik barış manâlarıda vardır.
MÜSLÜMAN= İslâm dînine mensup kişi.
Bizler; "Elhamdülillah Müslümanım" diyerek Allah'ın varlığına, birliğine inanmış, son peygamberin Hz. Muhammed (SAV) olduğunu kabul etmiş, O'na vahiy yoluyla indirilmiş Kur'anı ve orada yazan dîni yükümlülükleri yerine getirmeye de, bu suretle söz vermiş oluyoruz değil mi?
Peki; dînimizi ne kadar yaşıyor, kurallarına ne kadar uyuyor, yasaklarıından ne kadar kaçınıyoruz acaba?
Îmanımız gereği inandığımız; bu dünyanın geçici olduğunu, ölüm sonrası "Ahiret Günü" hesap vereceğimizi bilerek mi yaşıyoruz?
Gelin bakalım birlikte...
George Washington Üniversitesinde, İslâm dîni üzerine 2016 yılında bir araştırma yapılmış!
Araştırmanın amacı; İslâm dînine mensup insanların, emir niteliğinde kullandıkları kutsal kitapları olan Kur'an'da yazılı ahlâki değerlere ne kadar uyum sağladıklarıymış..
Kur'an-ı Kerîm'i alıp taramışlar ve içindeki ayetlerden, ahlak adına bütün hepsini çıkarmışlar.
Ve bunlara KUR'ÂN-İ AHLAK İLKELERİ adını vermişler!
Alt başlıklar hâlinde yazmışlar.
*Adalet
*Liyakât
*Ehliyet
*Doğruluk
*Dürüstlük
*Yardımlaşma
*Sözünde durma
*Saygı
*Hoşgürü vs...
Ve bu araştırmanın ikinci kısmında ise "Dünya Geneli" olarak tüm ülkeleri baz alarak devam etmişler.
"Bu 'KUR'ÂN-İ AHLAK İLKELERİ'ne hangi ülke daha uygun yaşıyor"
diye sormuşlar.
Ve ülkelerin istatistiksel sonuçlarını ele alarak değerlendirmişler.
Sonuç korkutucu!
İlk sıradaki ülke İRLANDA!
2- Yeni Zellanda
3- Finlandiya
4- İsveç
5- Norveç
6- Danimarka
7- Kanada
8-9-10.....
Bu şekilde liste gidiyor ve sıra 39'a gelince bir Müslüman ülke girebiliyor ancak!
O da MALEZYA!
Ya biz?
Yani Türkiye kaçıncı?
Maalesef 103!
Dünyada BM verilerine göre 208 ülke var zaten!
Ve bizim ülkemiz resmî dîni İslâm iken, %89,5 i Müslüman iken, Kur'an'da yazılı ahlak ilkelerine uygun yaşamda 103. sırada!
Bu dehşet verici araştırmayı neden paylaştım?
Bizler nasıl bir Müslümanlık anlayışı ile yaşıyoruz, kendimize soralım..
Bu soruyu sadece 5 vakit namazla, Ramazan orucuyla, tesettürle, Kur'an okumayla kıyaslamayalım.
AHLAK diyelim..
Onu sorgulayalım..
* Yalanı, riyayı, gösterişi bırakmıyorsak!
* Gıybet etmeyi şirinleştirip "Haydi gıybet time" diyerek gülüşüyorsak!
* Açıklık ile çıplaklık aradındaki farkı görmüyorsak!
* Herkese eşit ve gerçek adaleti sağlayamıyorsak!
* En yakından en uzağa, her türlü zulme sessiz kalıyorsak!
* Saygı ve sevgiyi çıkar ilişkisinde kullanıyorsak!
*Sözümüzde durmuyorsak!
*Mal mülk biriktirme derdinden kurtulamıyorsak!
Kur'ân-i Ahlak İlkelerinin neresinde oluruz?
Toplum geneline baktığımızda bu konuda, "Yangın vaarr" diye bağırası geliyor insanın değil mi?
Evet resmen yangın var!
Din adına, ahlak adına yanıyor, küle dönüyoruz..
Bu yangını görebilecek ferasetimiz hâlen varsa sadece "İmdat" çığlıkları işe yaramaz!
Gerçekte bir yangın görsek ne yaparız?
İtfaiye gelene kadar elimizde ne varsa ateşin üstüne atarız, elimizde bir şişe su bile olsa, onu dökeriz söndürmek için...
İnsanlık fıtratı bunu gerektirir çünkü!
Bu mecâzi yangına da elimizde ne varsa onunla müdâhale etmek gerekmez mi?
Kulluk da bunu gerektirir çünkü!
Yangın var diyerek yangın söndüremeyiz!
Fiîlen bir şeyler yapmalıyız!
Kim neyi biliyorsa anlatmakla, yaşayarak örnek olmakla, gerekli şekilde ve kırıcı olmadan uyarmakla mükelleftir!
Bu şekilde davranışlar bizim kulluğumuz ve ebedî hayattaki kurtuluşumuz için de gereklidir.
Zirâ Rabbimiz Kur'an'da;
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/104)
"Onlar öyle seçkin kimselerdir ki, Allah'ın buyruklarını tebliğ ederler, O'nu sayıp, O'ndan çekinir ve O'ndan başka kimseden çekinmezler. Hesaba çeken olarak Allah yeter." (Ahzab, 33/39)
Buyurmuştur!
Bu ayetler ile anlıyoruz ki; bizler sadece kendimizi kurtaralım, bana değmeyen bin yaşasın fikriyle yaşarsak hesap gününde bize, birde bunun hesabı sorulacaktır!
"Yapıyorum, anlatıyorum ama kimse dinlemiyor, etkilenmiyor, hiç bir şeyi değiştirmiyor, konuştuğumla kalıyorum"
Diyorsak eğer; Rabbimiz bu konuda da bize sesleniyor:
"Eğer onlar yine yüz çevirirlerse artık senin üzerine olan, apaçık bir tebliğden ibarettir." (Nahl Sûresi-16/82)
"...Senin görevin ancak tebliğdir! Hesâba çekmek ise bize aittir!" (Rad Sûresi- 13/40)
Unutmayalım; "bundan bir şey olmaz, anlamıyorlar, bitmiş bu toplum, iflah olmazlar vs" deyip tebliğden vazgeçen hiçbir sahabe yoktur!
Bizim de vazifemiz tebliğdir!(Anlatmaktır)
Gerisi ayette net, anlattığımız kişilerin hesabıdır!
Velhâsıl; yukarıda paylaştığımız araştırma sonucu ve her gün gözümüzün gördüğü şeylere sessiz kalmak yerine, üzerimize düşen ne varsa yapmalıyız.
Bu konuda yetersiz isek; hem kendi adımıza, hem anlatmak adına kendimizi geliştirmeliyiz.
Biz o yangını elimizde olan bir şişe suyla söndüremeyiz belki, ama insanlık fıtratının ve kulluğun gereğini yerine getirmiş oluruz.
Zîra mahşerde; herşeyin hesabının sorulduğu, anneni evlâdını dahî görmeyeceği o günde, kulluk borcumuz olan namaz, oruç gibi soruların yanında "Elhamdülillah Müslümanım" sözümüzün de bir hesabı olacaktır.
"Ne yaptın İslâm adına veya Müslüman olarak?"
Diye sorulsa?
En yakınımızda ki hesap sorsa meselâ.
"Bana anlatmadı ki!" dese?
Ne cevap veririz?
Belki de bu sebeple Müslüman toplumlar ahlâki çöküntü de.
Ez cümle; sorumluyuz!
Bir şeyler yapmalıyız.
O bir şeyin küçüklüğü büyüklüğü farketmez.
Meselâ; gelin bu haftaki yazıyı, okuduklarımızı, seçtiğimiz birine "hayırhah" olmaya vesile kılalım ne dersiniz?
Hayırhah demek; hayıra, güzele, iyiye yönelten, gerçek, samîmi dost demektir.
Bir kişiye hayırhah olalım ama; onu yargılamadan, eleştirmeden, önce kendimiz örnek olalım, sonra anlatalım, varsa yanlış bildiği düzeltelim, biz bilmiyorsak ona öğretmek için öğrenelim, bir kişi de olsa bu "yangından" çekip çıkarmaya çalışalım.
Bunu yaparken kolaylaştıralım, zorlaştırmayalım..
Bakarsınız o kişi o yangından, az yanıklı veya sıfır yanıkla çıkar.
Yeter mi bir kişi?
Yetmez belki ama, bir sıfırdan büyüktür değil mi?
Son yıllarda topluma bakarak, 2016 yılında 103 olan Kur'an Ahlâk Değerleri" ülke sıralamamız 8 yıl sonra bugün kaça gelmiştir tahmin bile edemiyoruz!
O yüzden bir an önce bu yangına(!) su, kum, toprak, battaniye elimizde ne varsa atmak Müslümanlığımızın ve dînimizin gereğidir!
Haydi iş başına....
Rabbim bu âhir zamanda imânımızı koruyabilmeyi...
En başta nefsimize ve has daire içinde olan; ailemize, çocuklarımıza doğruyu anlatabilmeyi...
Sonrasında kul olarak üzerimizde hakkı olan herkese ulaşabilmeyi...
Bildiklerimizle amel etmeyi....
Anlattığımız kişilerin kalplerine işlemeyi...
İslâm ve Müslümanlık adına üzerimizde yük olmadan, doğru yaşayarak, îman üzere ölmeyi hepimize nasip eylesin....
VESSELÂM...