Türkiye’de yargı sistemi denildiğinde, çoğu vatandaşın aklına uzayan dava süreçleri, belirsizlik ve mağduriyet gelir. Bu durumun temelinde, yargının asli görevinin ötesine geçen uygulamalar yer alıyor. Modern anlamda bir hukuk sisteminin işleyişi, görev tanımlarının netliği ile sağlanır. Ancak bizim yargı sistemimizde savcılık makamı ve mahkemelerin rollerinin zamanla bulanıklaştığı bir gerçek.
Savcılık makamının görevi, suç işlendiğine dair somut delilleri toplamak, suçun işlendiğine dair şüpheye mahal bırakmayan bir dosya hazırlamak ve bunu mahkeme başkanlığına sunmaktır. Mahkeme ise, delilleri tarafsız bir şekilde değerlendirerek ya yargılamaya geçilmesine karar verir ya da dosyayı iade eder. Ancak ülkemizde mahkemeler, delil toplama ve tanık çağırma gibi asli görevleri dışında kalan işler için fazlasıyla mesai harcamaktadır.
Bu durum sadece sistemin yükünü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda vatandaşları da mağdur ediyor. Zira farazi iddialar ve somut delilden uzak isnatlarla açılan davalar, hem bireylerin hem de toplumun adalet duygusunu zedeliyor. Mahkemelerin asli işlevinden uzaklaşarak “delil toplama ofisi” gibi çalışması, adaletin hızlı ve etkin bir şekilde tecelli etmesini engelliyor.
Daha da vahimi, bu uygulamalar, adalet sistemine olan güveni zayıflatıyor. Somut delillere dayanmayan davalarla insanlar yıllarca yargı kıskacında tutuluyor. Oysa hukuk devleti olmanın gereği, şüpheden uzak bir yargılama sürecidir. Aksi halde, toplumda hak arayışının yerini güvensizlik alır.
Peki, çözüm nedir? İlk adım, savcılık makamının delil toplama görevini eksiksiz yerine getirmesi için kurumsal kapasitesinin artırılmasıdır. Savcılıklar, delil toplama sürecini eksiksiz bir şekilde tamamladıktan sonra ancak somut delillere dayanarak dava açmalıdır. Mahkemeler ise sadece yargılama yapmalı ve asli görevine odaklanmalıdır.
Yargının asli işlevine dönmesi, hem davaların hızlanmasını hem de vatandaşların mağduriyetlerinin azalmasını sağlayacaktır. Adalet, sadece yerine getirilmesi değil, aynı zamanda hızlı ve tarafsız bir şekilde sağlanması gereken bir değerdir. Bu konuda yapılacak reformlar, adalet sistemine olan güveni yeniden tesis etmenin anahtarı olacaktır.
Yargı, yük altında değil; adalet terazisinde olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, adaletin olmadığı bir yerde huzur, güven ve toplumsal barış uzun süre var olamaz.