Bugün Türkiye’de birçok Müslüman, Batı’daki dini terimleri ve bu terimlerin taşıdığı sembolik anlamları yeterince bilmiyor. Bu da bazı kavramların hiç sorgulanmadan zihin dünyamıza yerleşmesine neden oluyor. “Yeni Akit” gibi bazı isimlerin bu kadar rahat kullanılabilmesi, işte bu bilinç boşluğunun bir sonucudur.
“Akit” kelimesi, sözlükte “anlaşma” anlamına gelir. Ancak mesele sadece kelime kökeni değil, kelimenin hangi bağlamda ve tarihsel mirasta nasıl kodlandığıdır. Bugün Hristiyan dünyasında İncil, “Yeni Ahit” (Yeni Akit), Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat ise “Eski Ahit” (Eski Akit) olarak adlandırılır. Bu ayrım, sadece dini metinler arasında değil, aynı zamanda kıyamet senaryoları, Mesih inancı ve vaadedilmiş topraklar gibi teolojik-politik projeler içinde de hayati rol oynar.
Bu bağlamda “Yeni Akit” kavramı, özellikle Evanjelik ve Siyonist çevrelerde Tanrı ile yapılan yeni anlaşma, yani Mesih’in gelişiyle başlayacak olan kutsal süreç anlamına gelir. Armageddon’un zeminini oluşturur. Elbette bu, her Yahudi veya Hristiyan inancı için geçerli değildir. Ancak bu inanç sistemlerinin içindeki bazı radikal kollar, bu kelimeleri dünya siyasetinin anahtarı gibi kullanır.
Türkiye’de bazı medya organları da bu kavramları isim olarak seçmiştir. Elbette bu bir tercih meselesidir. Fakat burada sorgulanması gereken şudur: Bir Müslüman toplumda, Batı kaynaklı kıyametçi bir kavram neden övgüyle, sorgulanmadan kullanılmaktadır?
Bu noktada isimlerin masum olmadığını anlamak gerekir.
Bazı yapılar, semboller ve kelimeler üzerinden uzun vadeli zihinsel altyapılar kurar.
Ve bazen, bir kelimeyle bile bir milleti kendi değerlerinden uzaklaştırabilirler.
İşte bu yüzden uyanık olmalıyız.
Kavramlara sahip çıkmak, kültürel bağımsızlığın ilk adımıdır.
Tevhid inancına sahip bir toplum, başkasının “akit”iyle kendi geleceğini inşa edemez.
Unutmayalım:
Sorgulamadığımız her kavram, biz fark etmeden zihnimizi şekillendirir.
Ve bu topraklarda, neyin “yeni” olduğu kadar, kiminle “akit” yaptığımız da önemlidir.