Yeter ki samimi olun!
Bir takım çalışmalar aslında vatandaşa göre dışarıdan bakıldığında basit görülmekte, yeter ki istenilsin; hemen yapılabilir çalışmalar bunlar.
Yani samimi olmak gerekiyor.
Hem toplumda rahatlama yapabilecek, hem de toplum huzurunu sağlayabilecek küçücük dokunuşlar.
Mesela siber suçlarla mücadele kapsamında bu sıralar revaçta olan ve hemen hemen hepimizin başına gelen “evet” veya “hayır” oyunlarının yaşandığı telefon dolandırıcılığı sıkıntımız var bizim.
Tanımadığınız birisinden telefon geldiğinde ve size adınız bu mu diye sorulduğunda verdiğiniz bir “evet” cevabı ocağınızı batırabiliyor…
Bütün dünya âleminin bildiğini mahkeme heyeti bilmiyor mu?
Ama kanunlarımız sıkıntılı olduğu için ve bu durumu da bildiği halde hırsızdan, dolandırıcıdan yana karar vermek durumunda kalan bu insanlar, göz göre göre 70 yaşındaki bir ninemizin veya dedemizin bütün mal varlığına ipotek koyabiliyor.
Veya başka bir deyişle soyulmalarına seyirci kalarak, istemeden de olsa yardım edebiliyor.
Sadece telefonda “evet” dediği için.
Mademki bu kötü niyetli dünyanın göbeğindeyiz, o zaman siz de siyasiler olarak gösterin samimiyetinizi ve değiştirin şu kanun maddesini ve kaldırın şu uygulamayı “evet/hayır” oyununa bir son verin.
İki taraflı bir emniyet sistemi getirin; mesela hem sözlü, hem de şahit ortamında yazılı ıslak imzalı bir uygulama.
Veya daha başak bir şey.
Tamam, hayatımızın kolaylaşması açısından ve günün şartlarına göre diye başlayacaksınız olaya ama dolandırıcılık için caydırıcı bir ceza koymadan, insanlarınızı bu kurtların ortasına atarsanız olacağı budur.
Büyük bir ahlak çöküntüsü yaşadığımız doğrudur, ancak; bu çöküntüye bir takım kanunlarımızın ucun açık olmasının yol açtığını veya mecburen müsaade ettiğini de görmezden gelemeyiz. Mesela; suç oranlarına uygulanan ceza oranlarının çok komik ve caydırıcılıktan çok öte, özendirici olması gibi.
Bunlar sadece ekonomik suçlara ve insanlarımızın hayatını zorlaştırma suçlarına karşı uygulanan hükümler.
Bunun bir de hayatımıza mal olan suç bölümleri var.
Mesela kadın cinayetlerimizde olan “namus” zırhının ardına saklanılarak yapılanlar gibi. Çocuk cinayetlerinde takım elbise giyilerek “mahkeme heyetine karşı iyi hal saygısı gibi” eften püften o kadar çok indirimimiz var ki.
Kanun koyucu da, uygulayıcı da işin içerisinden çıkamıyor.
Arada kalan ve tek suçlu olarak görülen ise garibim kolluk kuvvetleri.
Ha bir de sessiz ve gariban, kanun bilmeyen vatandaş.
Ne diyordu icra dairesindeki memur, ahkâm keserek?
Bileceksin, takip edeceksin, yoksa cezanı çekeceksin.
Hırsızlık yapan veya suç işleyen ise kanunları o kadar güzel biliyor ki “acıkmıştım başkanım, kapısını açık görünce girdim içeri ve istemeden de olsa soydum” diyerek en hafifinden alır cezayı, kapını açık bıraktığın için sen suçlu olursun vesselam… Sen yokluk içinde sıkıntılarla boğuşurken o hırsız birkaç ay sonra çıktığı cezaevinden başka açık kapılara çoktan yönelmiştir bile…
Hiçbir hâkim senin kapını niçin açık bıraktığını sormaz veya bakmaz, işte olay burada yatıyor…
O yüzden de düğünlerimizde magandaların ateşlediği bir silah can almaya devam edecek, belinde halen daha suç sayılmayan bıçakla gezen binlerce gencimiz veya çocuğumuz potansiyel katil olarak aramızda dolaşmaya devam edecek, kapısı açık kalmış diye her hangi bir evimiz veya iş yerimiz hırsızların mekânı olmaya devam edecek.
Yani uzun lafın kısası kimin için kazandığımızı bilmeden ortaklarımızı beklemeye devam edeceğiz gibi görünüyor.
Siyasilerimizin yapacağı iş aslında gerçekten çok basit!
Birlik ve beraberlik içerisinde Gazi Meclisimizin tamamı (hiç inanasımız gelmiyor ama umudumuz bu yönde) “Türkiye Cumhuriyetimizin güzide vatandaşları için özel gündem” li bir oturum ile sadece samimi olduklarını gösterir birkaç karar alacaklar hepsi o kadar.
İşte o zaman bu ülkeye barış ta gelir, huzur da gelir, sükûnet de gelir vesselam.
Nasıl mı?
Nasılını inanın siz bizden çok iyi biliyorsunuz, yeter ki samimi olun.