Selam dostlar;
Bir kaç haftadır İroniye ara verdik..
Bu konuda yoğun geri dönüşleriniz oldu.
Öncelikle takibiniz ve desteğiniz için çok teşekkürler..
İronik konular bitmiyor..
Öyle ise yazmaya devam:)
Geçtiğimiz hafta ülkemiz gençleri için çok önemliydi.
Çünkü geleceklerini belirleyen bir sınava girdiler..
Biliyorsunuz ülke olarak rekorlara doymuyoruz(!)
Yine bir rekora daha imza atmışız!
Sınava katılım oranı oldukça yüksek: 3 milyon 427 bin küsür...
Bu sayı bize ne ifade ediyor?
Galiba "Eğitime ne kadar önem veriyoruz" sonucu çıkmalı buradan.
Ama durumun aslı nedir?
Ülkemizde 12. sınıf olan kaç genç var acaba diye bakalım dedik..
881 bin 407 öğrenci bu yıl 12. sınıftan mezun olarak bu sınava girmiş!
Peki sınava giren; 3 milyon 427 bin küsür kişiden 881 bin 407 öğrenci normal mezun ise, geriye kalan 2 milyon 545 bin küsür kişi kim?
Bakalım, geçen yıldan kaç kişi kalmış mezuna?
Geçen yıl da, sınava normal yılında giren öğrenci rakamları bu yıla yakın; 855 bin 467 öğrenci 12. sınıf olarak katılmış.
Ama!
Sınav sonrası bu öğrencilerden sadece 298 bin 548’i bir yükseköğretim programına yerleşebilmiş!
557 bin 019 öğrenci, bu yıl tekrar denemek için mezuna kalmış!
Yani; geçen yıl normal şartlarda lise bitirerek üniversiteye başlayan öğrencilerden sadece %34'ü yerleşebilmiş!
%66'sı açıkta kalmış!
"Açıkta" kelimesi ağır oldu sanki...
Daha cool hâli ile "mezuna" kalmış mı diyelim?
Diyelim diyelim de, bu konunun vehâmetinin farkında mıyız?
Hafta sonu yapılan sınavın katılım sayısı ile övünürken, bu detayları da göz önünde bulunduralım diye verdik bu rakamları.
Bu yıl normal mezun sayısı 881 bin 407 artı geçen yıldan mezuna(!) kalan öğrenci sayısı 557 bin 019 eşittir 1milyon 438 bin 426..
Hadi bu yıl ve geçen yıl tamam da, sınava giren diğer 1 milyon 998 bin kişi kim?
İkinci veya üçüncü kez "mezuna" kalanlar mı?
Evet aynen öyle!
İleri yaşta veya ikinci üniversite okumak için sınava giren kişi sayısı, her yıl ortalama 450-500 bin kişi.
Geri kalanların hepsi tekrarlı mezuna kalanlar!
Bence, YÖK ve ÖSYM bu mezun(!)larla ilgili yeni bir statü getirmeli, ya da bu işe daha radikal bir çözüm bulmalı!
Ama ne?
Burada bir virgül koyup düşünelim....
İstatistik sayıları ile sizleri yormak istemezdim ama, durumun ciddiyetini anlatmanın başka yolu yoktu.
Şimdi dönüp bu sayılara baktığımızda övünmeli miyiz?
Övünme cümlelerimiz de klasiktir, hepimiz ezbere biliriz...
"Avrupa'da nüfus bazlı istatistiklerde, en fazla üniversitesi olan ülke biziz!"
Ya da en çok duyduğumuz ikinci cümle:
"Dünya üniversiteleri arasında, akademik başarı listesinde ilk 500 deyiz!"
Yalnız, gazetecilik doğruluktur..
Doğruları söylemek vazîfemiz..
İlk övünme cümlemiz doğru..
Nüfus bazlı bakarsak kişi başı oranda, en çok üniversite sayısı bizim ülkemizde..
İçi boş ta olsa sorun yok, binamız var sonuçta..
Hakkımızdır övünmek!
Amaa...
O "İlk 500 deyiz" övünç cümlemiz artık yok!
Onunda açıklamasını yazalım..
2105'te ODTÜ bu ilk 500 de 85'inci iken
şu an 601'inci!
Aynı yıl Boğaziçi Üniversitesi 139'uncu iken şu an sıralaması 780!
Bu sonuçları URAP'tan aldık.
URAP (University Ranking by Academic Performance) Araştırma Laboratuvarı; 2009 yılında ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesinde Türk ve dünya üniversitelerini akademik performanslarına göre sıralamak amacıyla kurulmuş.
Yani dış güçlerin(!) oyunu değil!
ODTÜ'nün kurduğu bir araştırma platformu!
Ve bu araştırmada sıralamaların ölçütü de şu:
Üniversitelerin bilimsel yayınlarının nitelik ve niceliğini yansıtan akademik performans göstergeleri.
Ülkemizde yaşanan bu gerileme neye bağlı sizce?
Akademik özgürlükler, üniversitelerin kalitesini ve akademik başarısını doğrudan etkileyen en önemli faktördür değil mi?
Öğretim üyeleri ve araştırmacılar için baskı ve kısıtlama olmaksızın öğretme, öğrenme ve araştırma yapma hakkı sunan bu özgürlükler, bilimsel araştırmaların objektif yürütülmesini, yeni fikirlerin serbestçe tartışılmasını ve bilginin özgürce aktarılmasını sağlar.
Bu özgürlük ortamı, yaratıcılığı ve geliştirmeyi teşvik eder.
Eleştirel düşünceyi destekler ve akademik çalışmaların kalitesini artırır. İşte bu saydıklarımız; o üniversitenin genel başarısını, itibarını ve bu tür istatistiksel çalışmalardaki başarı sırasını yükselten etkenlerdir.
Ee, bizde 9 yıl içinde bu düşüşe geçmiş!
Ne anlama geliyor bu?
Cevabı siz verin...
Velhâsıl...
Yazı ortalarında; bir "virgül" koyalım deyip, YÖK ve ÖSYM'nin bu mezuna kalma sayılarını gözden geçirip bir çözüm bulmalı ama ne?
Diye düşünelim demiştik ya...
Ben kendi ironik dünyamda düşündüm ve buldum...
YÖK ve ÖSYM'ye teklif mektubu göndereceğim..
Fikrimi ciddiye alırlarsa eğer, farklı statüde bir okul açsınlar..
Okulun adı da Mezunlar Üniversitesi olsun..
Mezuna kalarak her yıl sil baştan çalışmıyor mu bu çocuklar?
Mezuna kalmanın da bir mezuniyeti olmalı artık!
Bu okul da yine üniversite diploması versin!
Diploma şart çünkü!
Diploma alan da almayanda işsiz evet..
Ama sonuçta diplomalı işsizler normal işsizlerden daha üst klasmanda çünkü..
Diploma olmalı!
Ama bu Mezunlar Üniversitesi'nden alınan diplomanın üzerindeki açıklama farklı olmalı diğerlerinden...
Meselâ;
Sevgili öğrencimiz;
Bizler size bir hayat borçluyuz.
Çünkü biz sizin yetenek, ilgi ve bilgi seviyenize bakmaksızın; sizleri aynı müfredata, aynı sorulara tâbi tutarak zorladık.
Aynı zamanda da dışlanmışlık veya başarısızlık hissi ile büyüttük..
Özür diliyoruz...
Hayallerinizdeki üniversite olmadığını bildiğimiz MEZUNLAR(!) üniversitemizden mezun olarak bu diplomayı almaya hak kazandınız.
Bu açıklamanın yazdığı bir diplomayı hiç bir genç yürek haketmiyor!
Yeter artık!
Birileri şapkasını önüne koyup düşünsün artık!
VESSELÂM...