Öyle karanlık bir zaman diliminde yaşıyoruz ki kelimeler kifayetsiz, akıl seferi, vicdan rafta, adalet iflasta, izan yerlerde sürükleniyor… Gerçeklere şaşı bakanlar; “ne yapalım da bir suç uyduralım, hangi iftirayı atalım da bizden olmayanları, bize karşı olanları huzursuz edelimin” peşinde. İyiye kötü, güzele çirkin, doğruya yalan yaftasını vurmaktan çekinmeyen; niyet okumakta mahir, yalan kavurmakta usta, iftira atmakta sınır tanımayan bu güruh, bütün imkânlarını seferber ederek ve ellerindeki gücü kullanarak bir büyük saldırıya geçti. Nasılsa; “yumurtaya kulp bulmak ne ki aya dört şeritli yol yapıyoruz, denilse sorgusuz sualsiz bize inanan bir kitle var arkamızda”, diyorlar.
Bu sapkınlar, büyüklerimizin yüreklerimize nakşettikleri: “İyiliği çoğaltın”, “güzelliği yayın”, “güzel düşünün, güzel olsun” ; “kibir şeytanın aynasıdır”; “iyilik eden iyilik bulur” gibi hayatımıza renk katan, dilimizde ve gönlümüzde yankılanan sözlerin de yüzlerine kara çalmak için var güçleri ile çalışıyorlar. Devran eski devran değil, adaleti, adalet adına katledenler, kibrin gölgesinde küçük dağları ben yarattım havasında. Hakkı söyleyeni susturmak, doğruyu yapanı linç etmek için fırsat kollayan bu kapkara zihniyet olanca ağırlığı ile çöktü üstümüze.
Ey aklını kiraya vermeyen, kula kul olmayı reddeden, güzel memleketimin güzel insanları; aklınızı, kalbinizi, vicdanınızı, izanınızı, imanınızı, kaleminizi bu uğursuz rüzgâra teslim etmeyin! Çünkü bu rüzgâr, iyiliğin ocaklarına uğursuzluk üflüyor. Bu rüzgâr, yalanı hakikat, cehaleti hikmet gibi sunuyor. Yumurtaya kulp takmaya çalışan karanlığı kendilerine rehber edinen bu sapkınlar, aldatmasın sizi. Güzelliklere kör, doğrulara sağır yumurta kulpçularının uğursuzluğu, görüyorsunuz işte ülkemizi olduğu kadar bizi de felaketten felakete sürüklüyor.
Yumurta kulpçuları ve trollerinin şamatası hakikatin sesini bastırmakla kalmıyor, içimizdeki iyiliği, güzelliği, doğruluğu da öldürmeye çalışıyorlar. Hakikatin sesini bastırmak için avazları çıktığı kadar bağıran bu güruh, inanın ki korkularından bağırmaktadırlar. Onların feryadı, yaptıkları pisliklerin ortaya dökülmesini istememelerinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu şuursuzların unuttukları bir büyük gerçek var. O da her karanlığın bir sabahı, her kötülüğün bir bedeli, her zulmün bir karşılığının var oluşudur. Sizler, ey güzel ülkemin güzel insanları; yılmayın, gücü elinde bulunduran bu korku korkuluklarından korkmayın. Unutmayın ki siz korkup çekindikçe zulüm ile abad olanlar daha da pervasızlaşacaklardır.
Zulüm ile abad olanlarla mücadele etmek elbette kolay olmayacaktır. Kötülüğün kol gezdiği dünyada iyiliği sırtlamak, yürek ister. Yalanı mubah gören, iftirayı sıradanlaştıran bu gücün karşısında durmak, cesaret ister. Her şeyin “mış gibi” yapıldığı bir zeminde, sahici kalmak bir büyük irade ister. Ancak bu milletin mayasında, özünde o yürek de o cesaret de o irade de var. Yapılması gereken şey; “zalimin zulmü varsa sevenin de Allah’ı var”, diyerek hakka, hakikate sımsıkı sarılmaktır. Ben, Türk milletinin sağduyusuna sonuna kadar inanıyorum. İnanıyorum ki yumurtaya kulp takmaya çalışan kendisini para, mevki ve makam anaforuna kaptıranlara bu millet, günü geldi mi gereken dersi verecektir. Yeter ki sabırlı, samimi ve uyanık olalım.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Hakkın sesi bastırılmak isteniyor. Adalet terazisinin ayarı bizzat adaleti sağlamakla sorumlu olanlarca bozulmuş. Ama ey millet… Ey bu toprağın çilesini sırtlamış vakur insanlar… Ey hakikati arayan yürekli yolcular… Sakın korkmayın, yılmayın, yıkılmayın, usanmayın! Unutmayın ki “yumurta akıyla badem ezmesi olmaz.” Bu ülkenin selameti, bu milletin huzur ve güven içinde yaşayabilmesi haklının yanında durmak hakkı ve hakikati haykırmakla gerçekleşir.
Unutmayın ki: “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” Unutmayın ki dilsiz kalmak, zulme ortak olmak, zalimin değirmenine su taşımaktır. Gün, susma; gün, korkuya teslim olma günü değildir. Gün, hakkı haykırma, adaletle yönetilmeyi isteme günüdür. Şunu iyi bil ki hakkı, hakikati dile getirenin yardımcısı Allah’tır.
Hadi ÖNAL/ 13 Nisan 2025/ Elazığ