Yüreğe Dokunan Eller
Ramazana bir kaç gün kalmıştı. Camilerde yapılan hazırlıklar, evlerde yaşanan telaşlar ve manevi bir duygunun dolu dolu heyecanıydı yürekleri saran. Ezan okunmasına daha bir kaç dakika daha vardı, mahalle camisinden içeri girdiğimde tanıdık birkaç sima yanı sıra, vakit namazının rutin cemaati.
Henüz oturmuştum, ön safta oturan üç kişi kendi aralarında hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Ne kadar ilgisiz kalsan da konuşulanlar kulağına geliyor ve ister istemez konuya vakıf oluyordun. Kendi aralarında konuşanların en yaşlısı diğerlerine hitaben “ben o konuda rahatım arkadaş. Benim Ramazan erzakım yakında gelir, kapıma kadar getirip teslim edip gidiyorlar. Ne getireni tanırım, ne de yollayanı. Yanımda otursa, parmağını gözüme soksa tanımam. Rabbim ondan bin bir kez razı olsun. Rabbim onun evlatlarını ve ondan olanları sevdikleriyle, ona bağışlasın. Her iki cihanda da efendimize komşu eylesin. O’nun sayesinde tam üç ramazandır gerçek bir Ramazan hissi yaşıyorum, Rabbim hayrını cennetinde ödesin İnşallah” diye anlatıyordu.
Dua edenleri görmüştüm, dua edildiğini de ama bu sefer yapılan duanın makamı da, niyazı da, niyeti de daha bir başkaydı. Haliyle merak ettim, daha iyi duyabilmek için nefesimi dahi tutup konuşulanlara pür dikkat kesildim. Dua eden, arkadaşlarına hitaben “üç yıl evvel muhtar bana eve geldi, Ramazan ayına bir hafta ya var ya yok, bana bir hayırseverin Ramazan ayında erzak göndereceğini ve bu hayrı kabul edip edemeyeceğimi sordu, bende kimsesiz olmanın, nineyle birlikte yokluğu yaşamanın ne kadar sıkıntılı olduğu tecrübesiyle hemen kabul ettim. Ne gelse kârdır düşüncesiyle sesimi çıkarmadım. Hem de yaşlı olduğum için, eve getirip kapımdan teslim edip gideceklerdi. Ramazana bir gün kala bir akşamüstüydü karanlık çöktü çökecek ve ben evde nineyle oturmuş öylesine sohbet ediyoruz. İlk teravih kılınacak ve gece sahura kalkacağız. Evde bir avuç kadar şehriye var ve bir paket makarnamız…”
“Kapı çalındı; hanım bana bakıyor, ben hanıma ve merakla karışık bir şaşkınlık içerisinde kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda otuzlu yaşlarda genç birisi bana adımı sordu ve elindeki listeden bir şeyler yazıp- çizerek hemen ardında duran araca gidip bir çuval getirdi ve odanın tam ortasına bırakıp hiçbir şey konuşmadan çıkıp gitti. Hanımla bir birimize şaşkın bakışlarla bakarken çuvalın büyüklüğünü, gördükçe içindekileri merak etmeye başlamıştık. Açtığımız zaman hayatımda ilk defa evimden içeri bu kadar erzak girdiğini görmenin mutluluğu çerisinde hanımımla başlamıştık ağlamaya. Muhtarın bahsettiği hayırseverin işiydi bu. Ve ben ömrümde ilk kez o ramazan gerçek manada orucun ve Ramazanın manevi ruhunu hissettim.”
Hanım ile teravih okunana kadar zor boşalttık çuvalı ve bir ramazan erzak bize yetti de arttı bile. Hem çeşidi, hem bereketi ve hem de huzuruyla birlikte. Kendimi teravih namazı için camiye attığım zaman yorgunluktan ellerim halen daha titriyordu ve ben umursamadan muhtarın yanına gittim, kim dedim muhtara, bu yardımı bize yollayan kim dediğim zaman muhtar bana (sen kim olduğunu ne yapacaksın, bundan sonra bu çuvaldan senin evine her Ramazanda gelecek İnşallah) dedi ve sonrasında yaşadığımız son iki Ramazanda da aynen devam etti. Bu Ramazanda da gelecek dediler ve ben o yüzden rahatım. Yaşlı olan yine aynı heyecan ile “Rabbim benim kapımı şenlendiren her kim ise, onun da kapısını şenlendirsin” diye dua ediyordu.
Namazdan sonra dayanamayıp muhtarın yanına gittim, camide duyduklarımı ve yaşanan olayın gerçek olup olmadığını sordum ve aldığım cevap çok netti. Bu yardımları yollayan adının açıklanmasını istemiyordu. Muhtarın kesin ve kararlı olan durumunu bildiğim için uzatmadan yanından ayrıldım ama içimden bu durumu öğrenmem ve diğer zenginlere ibret olması açısından en azından kendi çevreme iletmem lazım diye düşünmüştüm.
Ramazanın gelmesiyle mahallede daha fazla vakit geçiriyor, daha fazla camiye gidiyor ve mahallede olup bitene daha fazla vakıf olmaya bakıyordum. Öyle ki camide duyduklarımdan sonra bilhassa Ramazan ayında bazı firmaların depolarında bulunan ve çoğusunun bozulmaya yüz tutmuş olan mallarını hem de fahiş fiyatlarla vatandaşa “Ramazan Kolisi” olarak aksettirmeleri hep canımı sıkmıştır. Bu hayırsever şahsın yaptığı yöntemi ve adını öğrenmem artık benim için vaz geçemeyeceğim bir durum olarak benliğime işlemişti. En azından Ramazanı fırsat bilip, halkı ve bilhassa bu yolla zekât verecek olan hayırsever insanlarımızı sömürmeye çalışan art niyetli birilerinin önünü kesebilmeliydim.
Ramazanın ikinci gününde hayırsever vatandaşımızın elemanları mahallede ellerindeki listelere göre erzak çuvallarını dağıtırken yanlarına gittim ve bu hayrı kimin yaptığını sordum.
Onlarda bilmiyorlardı.
Kendilerinin bu çalışma için özel olarak başkaları tarafından tutulduklarını, ne yollayan kişiyi ne de yollanılan kişiyi tanımadıklarını belirtmeleri üzerine tekrardan muhtarın yanına gidip, bu iş kesinlikle öğrenmek istediğimi beyan edip var olan bir takım durumların değiştirilmesi açısından bu işin önemli olduğunu belirttiğim zaman aldığım cevap karşısında bu işi yapanın Şahsuvaroğlu Ailesinin olduğunu ve başında da Ali Şahsuvaroğlu olduğunu öğrendiğimde yüzümde beliren mutluluk için bende dua ettim.
Bu ismin, bu ailenin; bu şehir açısından ne ifade ettiğini bildiğimden dolayı, yaşadığım sevincin diğer adına Erzurum’un bir sevdalısı daha deyip geçiştirdim. Horasan’ın Azap köyünde 1957 yılında dünyaya gelen, eğitimini Horasan’da alan ve daha öğrencilik yıllarında babası Hacı Mehmet Şahsuvaroğlu ile birlikte ticaret hayatında bulunan Ali Bey, iş dünyasının başarılı isimleri arasına katılması ile birlikte sektörde de bilinenlerin arasına kısa sürede ulaşmıştır. 1988 yılında İstanbul’a gitmelerine rağmen Erzurum’dan ayrılmayıp aynı çalışmaların bir bölümünü buradan yürüten aile Erzurum’a olan sevdalarını babaları Hacı Mehmet Şahsuvaroğlu’ ndan öğrendiklerini her ortamda dile getirerek, bu Erzurum Sevdalarının ailelerinin bir parçası olarak yaşantılarının bir parçası olduğu gerçeğini ifade edip göstermekten çekinmemişlerdir.
Erzurum Sosyal yaşantısının ve Erzurum Kültürünün devam ettiği ender ailelerinden birisi olan Şahsuvaroğulları’ nın bu Erzurum Sevdası hemen her alanda karşımıza çıkmaktadır. Yeter ki bakmasını ve idrak etmesini bilelim. Çünkü bu şehir kendisine el uzatana öyle dualar eder ki, dua eden bile farkına varmaz. Bu şehrin sevdalılarının ortak noktası da bu huzurdur işte.
İşte bu yüzden bu şehrin sevdalısı çoktur.