Rafet Ulutürk

Tarih: 21.04.2025 10:59

Bir Milletin Hafızasında Derin Bir Yarık: Sveti Nedelya Saldırısının 100. Yılı

Facebook Twitter Linked-in

Tarihin tozlu raflarında bazı olaylar vardır ki, yalnızca o günün değil, yüz yıl sonrasının da ruhunu titretmeye devam eder. 16 Nisan 1925 günü, Sofya’nın kalbinde, bir mabedin duvarları arasında patlayan bomba, yalnızca taşları değil; Bulgaristan’ın siyasal, toplumsal ve ahlaki dengelerini de yerle bir etti. Bugün o korkunç olayın üzerinden tam bir asır geçti. Ancak bıraktığı izler hâlâ taze, hâlâ acıtıcı, hâlâ düşündürücü.

Bir Mabedin Sessiz Çığlığı
“Sveti Nedelya” Kilisesi, Osmanlı son döneminde inşa edilmiş ve uzun yıllar boyunca Sofya’nın ana katedrali olmuş kutsal bir yapıydı. İçinde Sırp Kralı Stefan Uroş Milutin’in kemiklerinin saklandığı bu kilise, halk arasında “Sveti Kral” olarak da bilinir. Ancak 1925 baharında bu kutsal mekân, Bulgaristan tarihinin en kanlı terör saldırısına sahne oldu.

Yüz yıl önce, 16 Nisan günü saat 15:23’te patlayan bombayla birlikte bir milletin hafızasına kazınan “Kanlı Büyük Perşembe” yalnızca bir fiziksel yıkım değil, aynı zamanda bir toplumun vicdanında derin bir yaraydı. 213 insan hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Ölenler arasında sadece siviller değil, dönemin en yüksek rütbeli devlet adamları, askerler ve kamu görevlileri de vardı.

Terörün Kökleri ve Karanlık Bir Strateji

Bu saldırı, yalnızca bir cinnet anı değil, önceden planlanmış, ideolojik bir hesaplaşmanın parçasıydı. 1923 darbesi sonrası siyasi istikrarsızlık, Stamboliyski'nin öldürülmesi ve bastırılan halk ayaklanmaları, Bulgar Komünist Partisi’ni radikalleştirmişti. Sovyetler Birliği destekli Komintern'in baskılarıyla BCP silahlı mücadeleyi sürdürmeye karar verdi. Ve ne acıdır ki, bu mücadele hedefini kilisede toplanmış sivillere çevirdi.

Kilisenin hizmetkârı olan Petar Zadgorski’nin yardımıyla, saldırganlar haftalar öncesinden silah ve patlayıcıları mabedin çatısına gizlediler. Hedef açıktı: Cenaze töreni bahanesiyle kiliseye toplanacak devlet elitini “toplu olarak ortadan kaldırmak”.

Sarsılan Bir Devlet, Suskun Bir Toplum

Saldırıdan sonra Bulgaristan, adeta bir travma yaşadı. Hemen ertesi gün ilan edilen sıkıyönetim ile birlikte, ülke olağanüstü hal koşullarında yönetildi. Binlerce kişi sorgulandı, yüzlerce muhalif infaz edildi, birçok düşünür ve sanatçı ülkeyi terk etti. Bu saldırı sadece bir terör eylemi değil, bir dönemin kapanışı, yeni ve daha karanlık bir dönemin habercisi oldu.

Siyasetçiler, din adamları ve halk, bu olaydan sonra kutuplaştı. Dinî mekânlar korkunun, devlet ise güvenlik takıntısının merkezi hâline geldi. Devletin baskı aygıtı genişledi, ifade özgürlüğü ağır yara aldı. O gün patlayan bomba yalnızca canları değil, toplumsal vicdanı da hedef aldı.

Sanatla Gelen Hafıza: "Bir Öğleden Sonranın Enkazı"

100 yıl sonra bugün, bu karanlık hadiseyi unutmamak adına Sofya’da anlamlı bir sergi açıldı: “Отломки от един следобед / Bir Öğleden Sonranın Enkazı”. Bu sergi yalnızca bir sanat enstalasyonu değil; aynı zamanda tarihin belleğe kazındığı, duvarların konuştuğu bir hafıza mekânı.

Tarihçilerin, sanatçıların, mimarların ve halkın ortak emeğiyle hazırlanan bu sergi, patlamanın ardından oluşan yıkımın sembolik parçalarını gözler önüne seriyor. Her kırık duvar parçası, her kararmış fotoğraf, her satır... bir zamanlar orada olanların sessiz çığlığı gibi yankılanıyor.

Ders Almak mı, Unutmak mı?

Sveti Nedelya saldırısı, yalnızca Bulgaristan’ın değil, tüm dünyanın bir dönüm noktasıdır. Bugün terörün ve şiddetin sadece fiziki değil, ruhsal enkazlar da yarattığını bilerek yaşamak zorundayız. Bu olayın 100. yılında sorulması gereken soru şudur:

> Biz bu tarihten ders mi alıyoruz, yoksa onu sadece anmalık bir sergiye mi hapsediyoruz?
Unutmak, ikinci bir suikasttır. Hafızayı canlı tutmak, geçmişin karanlığına ışık tutmak demektir. Sveti Nedelya Kilisesi’nde patlayan o bomba, yalnızca taşları değil, bizi de sarsmalı. Ve her yıl 16 Nisan’da, bir milletin nefreti değil, vicdanı konuşmalı.

Rafet Ulutürk


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —