Rafet Ulutürk

Tarih: 19.07.2025 23:46

Kuyunun Dibindeki Vicdan – Levski’nin Annesi Neden Açlıktan Öldü?

Facebook Twitter Linked-in


Her yıl 19 Şubat’ta Bulgaristan'da resmi törenlerle, şiirlerle, bayraklarla Levski anılır.
"Özgürlük kahramanı" deriz ona, "milletin vicdanı" deriz.
Peki o vicdanın anası kimdi?
Ve neden bir kuyuya atlayarak ölüme yürüdü?
Bugün bu soruyu sormak bile yürek ister.
Çünkü cevabı bir milletin hafızasında derin bir yara gibi kanar.
Tarihi Yüzleşme Başlasın
Levski’nin annesi Gına Kûnçeva, 27 Ocak 1878’de, daha Bulgaristan’da özgürlük ilan edilmeden birkaç hafta önce, Karlovo’daki bir kuyunun başında ellerini semaya kaldırdı, “Bağışla beni Allah’ım!” diyerek kendini kuyuya bıraktı.
Neden mi? Çünkü açtı. Çünkü yalnızdı. Çünkü unutulmuştu.
O, sadece bir anne değildi.
O, Levski’yi doğuran, büyüten, yürekten inanan bir kadındı.
Ama oğlu özgürlük uğruna can verdikten sonra, o kadına bir dilim ekmek bile layık görülmedi.
Yeni Bulgar devleti henüz kuruluyordu.
Sözde kurtuluş yaşanmıştı ama bir avuç zengin, Osmanlı zamanının çorbacıları, bu kez yeni rejimin sofrasına oturmuştu.
Yoksul halk aynı kalmıştı, sadece efendisi değişmişti.
Ne Devlet, Ne Halk, Ne Kilise…
Gına Ana'nın kuyudan çıkarılan bedeni, Hristiyan mezarlığına bile alınmadı.
Çünkü intihar ettiği için kilise lanetledi.
Ne bir papaz dua okudu, ne bir taş kondu mezarına.
Bugün mezarının nerede olduğunu kimse bilmiyor.
Oğlu Petır, Botev’in çetesinde çarpışmış, Şipka’da yaralanmış, bir bacağını kaybetmiş bir kahramandı.
Ama Karlovo’ya döndüğünde kimse ona iş vermedi.
Sokaklarda dilendi.
Levski’nin kardeşi, özgür Bulgaristan’da bir dilenciydi.
1881 yılında, tüberkülozdan, açlıktan, çaresizlikten o da öldü.
Yani, Levski’nin ailesinden hayatta kalanlar, bir halkın sırtını döndüğü en büyük değerler olarak sessizce yok olup gitti.
Nerede Bu Devlet? Nerede Kahraman Bulgarlar?
Bugün sormak boynumuzun borcu:
Nerede bu devlet?
Nerede kahraman Bulgar halkı?
Nerede Levski’ye övgüler düzen mebuslar, profesörler, yöneticiler?
Nerede sözde halk adamları, sokaklarda Levski tişörtü giyenler?
Levski’yi anmak kolay.
Ona heykel dikmek kolay.
Ama onun annesine bir dilim ekmek veremediniz.
Bu, sadece siyasi bir ayıp değildir.
Bu, ulusal bir utançtır.
Çünkü bir millet, kendi kahramanlarının ailesine bile sahip çıkamadıysa,
özgürlük kelimesi yalandan başka bir şey değildir.
Osmanlı Dönemi Kölelik Miydi?
Bugün bazıları hâlâ "Osmanlı bize kölelik yaptı" diyor.
Peki, Osmanlı döneminde hiçbir Bulgar kadını açlıktan kuyuya atladı mı?
Hayır.
Kiliseler vardı.
Manastırlar ayaktaydı.
Okullar açıldı, diller konuşuldu.
Çorbacılar zengindi, ama halk da ayaktaydı.
Ama “özgürlük” geldikten sonra Levski’nin annesi öldü, kardeşi dilenci oldu.
O halde, asıl kölelik ne zaman yaşandı?
Bir Milletin Vicdan Kuyusu
O Karlovo’daki kuyu, sadece Gına Ana’yı yutmadı.
O kuyu bir milleti yuttu.
O kuyu, hafızasız kalmış bir halkın vicdan kuyusudur.
Bugün Levski’nin heykeline çiçek bırakırken, o kuyunun başında bir Fatiha okuyacak yürek kaldı mı?
Ya da bir özür dileyecek kadar cesur çıkacak mı birisi?
Belki çıkmaz.
Çünkü tarih yazanlar, bu utançları satırlara değil, mezar taşlarının yokluğuna gömmeyi tercih eder.
Ama unutmayın:
Levski’nin anası unutulursa, Levski’nin kendisi de yalnızca bir tabela ismi olur.
Ve bu millet bir daha asla onurlu bir özgürlük hikâyesi yazamaz.
Son Söz Yerine
Bugün meydanlarda Levski adını haykıranlara tek bir şey söylemek yeterlidir:
“Önce anasını an, sonra oğluna çelenk bırak!”
“Önce vicdanını temizle, sonra bayrak kaldır!”
Çünkü bir milletin büyüklüğü, kahramanlarını değil, kahramanlarının aç kalan annesini hatırlayıp hatırlamadığıyla ölçülür.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —